Aziz Christopher

23 Temmuz 2009 Perşembe


Bugün Türk medyasında, Alman Kicker Dergisi'nin Daum ile yaptığı röportaj geniş yer buldu. Internet sitelerinde okuyabildiğim kadarıyla şunu söyleyebilirim ki; şimdiye kadar gördüğüm en tutarsız röportaj idi eğer yazılanlar doğruysa.
Röportajda Sayın Daum, Fenerbahçe'yi vizyona sahip ve Bayern Münih, Manchester United ve Inter ile birlikte adı anılması gereken bir kulüp olarak değerlendiriyor. Hemen arkasından da Fenerbahçe'nin hedefinin ulusal lig şampiyonluğu olduğunu belirtiyor. : ) En güzel kısmı da burası; "Avrupa da önemli ama ikinci planda." Röportajı her kim yaptıysa sormalıydı bence Bayern Münih, ManU ve Inter'i büyük kulüpler yapan sadece ulusal başarıları mıymış yoksa uluslararası arenada gösterdikleri başarılar mı? Bu kulüplerin popülaritesini ulusal başarıları mı yoksa uluslararası başarıları mı artırıyormuş? Ya da bu kulüplerin kasalarına giren ve bütçelerini hatırı sayılır bir hale getiren ulusal liglerinde kazandıkları maçlar mı yoksa uluslararası turnuvalarda kazandıkları maçlar mı?
Vizyon....... : )
Mehmet Topuz, Özer Hurmacı, Santos ve Cristian için harcanan paralar sezon sonunda Turkcell Süper Lig kupasını havaya kaldırmak içinmiş meğer. 2008'de yarım bırakılan ve aynı zamanda tadı damağımızda kalan, her dakikasında heyecandan yüreğimizin yerinden fırladığı Avrupa macerasının hesabını kapatmak değil belli ki. Gerçi tahmin ettiğimizden farklı bir tablo çıkmıyor karşımıza. Aziz Başkan hedefi küçülttü ve küçük hedeflerin adamını takımın başına getirdi sezon öncesi. Vizyon o kadar geniş ki; tüm diğer etmenleri ortadan kaldırdığınızda zaten ulusal lig şampiyonluğu için olasılık=%33.
Hala Türkiye şampiyonluğunun yalnız başına tatmin ettiği bir Fenerbahçeli olduğuna inanmak istemiyorum. Aziz Başkan'ın gösterdiği hedefe isyan eden bir topluluk görmek istiyorum. Ama maalesef hep destek tam destek bu taraftar yine gider doldurur Feneriumlar'ı, doldurur kulüp kasasını. Buna itirazım yok ama karşılığını istemek hakkıdır. Karşılığı ulusal lig şampiyonluğu değildir. Avrupa'yı ikinci plana atmak da değildir. Benim nazarımda bunun karşılığı her yıl Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkan, 2. tur ya da çeyrek final oynayan bir futbol takımıdır. Bu istikrar yakalandığında da elbet bir gün o kupanın finalinde de takımı görebilmektir. Hala taraftar uyutuluyor. Yazık...

Efsane Frank Rijkaard

7 Temmuz 2009 Salı




Frank Rijkaard'ın futbolculuk kariyeri ile ilgili olarak çok fazla söz söylemeye gerek yok. Ajax'ta 5 lig şampiyonluğu, 3 Hollanda Kupası, 2 Hollanda süper kupası, 1 kupa galipleri kupası, 1 şampiyonlar ligi şampiyonluğu ve yine Milan'da 2 lig şampiyonluğu, 2 İtalya süper kupası, 2 şampiyon kulüpler kupası, 2 Avrupa süper kupası, 2 kıtalararası kupa=22 Kupa. Bir de bunun yanına 1988'de Hollanda Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonluğu... Milan'ın ve Hollanda Milli Takımı'nın Gullit ve Van Basten ile birlikte efsane kadrolarını tamamlayan, zaman zaman hırçınlığı ama çoğu zaman profesyonelliği ile ön plana çıkan oyuncusu.
Buraya kadar her şey güzel de Rijkaard futbolcu olarak değil teknik direktör olarak Galatasaray'ın başına geçtiği için, olaya bu taraftan yaklaşmak lazım geliyor tabii. Guus Hiddink'in yanında yardımcı antrenör iken 1998 yılında kendini Hollanda Milli Takımı'nın başında bulmuştur. Euro 2000'de Çek Cumhuriyeti (1-0), Danimarka (3-0) ve Fransa'yı (3-2) yenerek çeyrek finale çıkmış, çeyrek finalde de Yugoslavya'yı 6-1 gibi sansasyonel bir skorla geçmiştir. Bundan sonrası ise tarif edilemez bir drama sahne olmuştur. 29 Haziran 2000 tarihinde İtalya ile yarı final maçına çıkan Hollanda, 34. dakikada Zambrotta'nın atılmasıyla 10 kişi kalan rakibine inanılmaz bir baskı kurmasına karşın 120 dakika sonunda gol atma başarısı gösterememiştir. Benim hatırladığım direkten dönen 3 top ve futbolu yakından takip eden herkesin hatırladığı Frank De Boer ve Patrick Kluivert'ın kaçırdığı iki penaltı. 120 dakikanın sonunda karşılıklı atılan penaltılarda Hollanda elenmişti ve hücum futboluna karşı "catenaccio"nun en azından netice olarak galip gelmiş olması benim gibi birçok futbolseveri büyük hüsrana uğratmıştı. Tabii ki bunun doğal sonucu olarak finalde Fransa'yı desteklemiştim.
Herneyse, gelelim Rijkaard'a. Kendisi bu maçın sonunda görevinden istifa etmiştir ancak Euro 2000'i takip eden birçok kesim tarafından takıma oynattığı oyun ile olumlu eleştiriler almıştır.
Bir sonraki durak 2001-2002 sezonunda Hollanda'nın en eski profesyonel takımı Sparta Rotterdam olmuştur. Ancak, sezonun sonunda kulüp tarihinde ilk kez küme düşmüş ve Rijkaard kovulmuştur.
2003-2004 sezonunda ise Barcelona'ya başkan olarak seçilen La Porta'nın, Rijkaard'ı takımın başına getirmesi şüphesiz birçok kesim için sürpriz olmuştur. Katalanların Cruyf ve Van Gaal ile süregelen Hollandalı teknik direktör adeti bu kez Rijkaard ile devam etmiştir.
Kötü başlayan 2003-2004 sezonunu 2. olarak bitiren Rijkaard takip eden 2 sezonu şampiyon olarak tamamlamış, ayrıca 2005-2006 sezonunda Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'nu kazanmıştır. Böylece 43 yaşında genç bir teknik direktör olarak oldukça sükse yapmıştır. Ama Rijkaard'a asıl saygı duyulmasını sağlayan, genç takımdan aldığı oyunculara güvenerek onlara şans vermesi ve yavaş yavaş takıma monte etmesi olmuştur. (ör: Victor Valdes, Iniesta, Xavi, Messi v.s.)
2006-2007 sezonunda averajla kaybedilen şampiyonluk ve 2007-2008 sezonunda alınan üçüncülük her büyük takımda olduğu gibi (İngiltere'dekiler hariç) Rijkaard'ın Barcelona'da sonunu getirmiştir.
Şimdi 2009-2010 sezonu ve Rijkaard Galatasaray'da. Rijkaard Galatasaray'da ne yapar?
Bir kere şunu peşinen kabullenmek gerekiyor ki; Türkiye'ye gelmiş kağıt üzerinde en başarılı hocadır. 2 La Liga şampiyonluğu ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu çok önemli başarılardır. Üstelik bunlar 15-20 sene önce değil daha 3-4 yıl önce kazanılmış başarılardır. "Barcelona'yı dedem de şampiyon yapar." gibi garip yorumlar bir yana dursun, futboldaki başarıların belli bir uyum çerçevesinde gerçekleştiği aşikardır. Aynı anda birçok faktörün bir arada bulunması gerekir. Bu sebeple Rijkaard'ın Galatasaray'da başarılı olmasının da bağlı olduğu faktörler vardır. Bunlardan birincisi Galatasaray Yönetimi'dir. Daha bir sezon önce teknik direktörün yardımcılarını ipe sapa gelmez sebepler ile göndererek bir nevi Skibbe istifa ettirilmeye çalışılmıştı. Yine bir sezon önce takımdan ayrılan Feldkamp bu sefer hangi yetkilerle olduğu bile anlaşılmayacak şekilde Skibbe'nin üzerine bir yönetici pozisyonuna getirilmişti. Türkiye'deki profesyonel futbol takımlarının amatör futbol yöneticileri ile geldiği nokta başarısızlıkların temel nedenini oluşturmaktadır.
Bizim takip ettiğimiz ve basından okuduğumuz Rijkaard'ın bu gibi müdahalelere izin vermeyeceğini, hatta böyle bir müdahale olması durumunda görevi bırakabileceğini düşünüyorum. Bu sebeple Galatasaray Yönetimi'nin tutumu önümüzdeki yıl Rijkaard'ın başarılı olabilmesinde kilit rol oynayacaktır.
Bir diğer konu ise tabii ki eldeki futbol takımının kadrosudur. Galatasaray'ın geçen yılki kadrosu hiç kuşkusuz Süper Lig'in en kaliteli kadrosuydu. Bu sezon yapılan transferler de yine Türkiye'nin ve Avrupa'nın kalburüstü futbolcuları gibi görünüyor. Ancak, Mustafa Sarp takip edebildiğimiz kadarıyla Rijkaard'dan önce transfer edilen bir oyuncuydu. Keza Leo Franco'nun da adı zaten daha sezon bitmeden Galatasaray ile anılmaya başlamıştı. Gökhan Zan (28), Rijkaard'ın basında yer alan "25 yaşın üstünde Türk futbolcu almayın." açıklamasından kısa bir süre sonra transfer edildi. Yani sanki Abdel Kader Keita haricindeki futbolcular yönetim tarafından transfer edilmiş gibi. Bu durumda zaten transfer bütçesinin bir bölümü kullanılmışken, Rijkaard hangi mevkiye kimleri aldırabilecek önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz.
Bir de tabi "başarı"nın göreceli bir kavram olduğunu unutmamak gerekir. Mutlaka Rijkaard ve Galatasaray Yönetimi kısa, orta ve uzun vadede çeşitli hedefler belirlemişlerdir. Ancak sürekli üç takımdan birinin şampiyon olduğu ve 2007 yılında Fenerbahçe'nin 70, 2009 yılında da Beşiktaş'ın 71 puanla şampiyon olduğu düşünülürse (bu keşke ligimizin kalitesinin arttığını gösterse ama maalesef öyle değil) Süper Lig şampiyonluğunun artık başarı için yeterli bir kıstas olmadığı kanaatindeyim. Super Lig'de durum ne olur bilmem ama ben Galatasaray'ın Rijkaard'la Avrupa Ligi'nde başarılı olacağını düşünüyorum. Kadro netleştikten sonra önümüzdeki günlerde, diğer takımlarla birlikte Galatasaray'ı da daha detaylı analiz edeceğim.