Bir Garip Beşiktaş

23 Ağustos 2009 Pazar

Bir hafta bakıyorsunuz Bobo-Nobre birlikte sahadalar. Bir hafta çift ön liberolu sistem sağ kanatta Holosko. Bir hafta Holosko kenarda Nihat sağ kanatta. Kimi zaman sol açık Bobo. Bu hafta ise Bobo sakat ve Nobre kulübede???

Sezon başında Gökhan Zan serbest bırakıldı yerine Matteo Ferrari geldi. İbrahim Toraman sakat ve yabancı kontejanında yer açmak için Zapo Bursa yolunu tuttu. Elde sadece 2 stoper var derken şimdi İbrahim Kaş kiralandı???

Delgado'nun sözleşmesi askıya alınsın diye uzun süre çaba harcandı. Yıldıray, Nuri Şahin isimleri ortaya atıldı. 10 numara ya da 10,5 numara (ne demekse) tartışmaları sürdü gitti. En sonunda Delgado'nun lisansı çıkarıldı ve kadroda kaldı???

Yine sezon başında yazılanlar doğruysa Ronaldo ismi gündeme geldi. Transfer bitme aşamasına gelecekken Mustafa Denizli birçok sakatlık geçirdiği ve yaşı 32 olduğu için belki de forma satışından müthiş de bir kazanç elde edilecekken bu transferi veto etti. Ama Beşiktaş 30 yaşındaki Nihat'ı dizinden iki önemli operasyon geçirmiş olmasına karşın transfer etti???

Soru işaretleri dilbilgisi bilmediğimden değil, bu yapılanları anlamamamdan. Bu olayların hepsi aslında kulüp yönetimindeki tutarsızlığın ve belki de beceriksizliğin bir göstergesi. Bu olayların bir kısmı için yabancı kontejanının arkasına sığınılabilir belki ancak asıl olan başarısız bir planlamadır. Hem de Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılmış olduğu bir senede. Hala Beşiktaş'ın hangi sistemde oynadığı, oyuncuların mevkileri gibi konular tv yorumcuları tarafından tartışıladursun, ben Mustafa Denizli'nin başında olduğu bir takımın nasıl bir sistem ile oynadığını çoğunlukla çözemediğimden bunu anlamaya çalışmaktan uzun süre önce vazgeçtim. Bu belki Mustafa Denizli'nin her maç için ayrı planlama yapmasından kaynaklanıyordur. Ancak durum böyle değilse diğer alternatif hala bir arayış içinde olduğudur ki Şampiyonlar Ligi'ne az bir süre kala bu arayışın tamamlanamaması takımı başarısızlığa götürebilir. Sezon açılalı oldukça uzun bir süre geçmiş olmasına karşın Beşiktaş'ın santraforunun kim olacağı hala belli değil. Bobo kalacak mı gidecek mi? Giderse kim gelecek? Bu saatten sonra Avrupa'da neredeyse transfer bittiğinden Avrupa Kupaları'nda oynamamış bir oyuncu bulmak kolay değil. Bu sebeple bir arayış içerisine gidilecekse bu büyük ihtimalle yine Güney Amerika'dan olacaktır. Belki de Ronaldo :) Bu kadar tutarsızlık içinde bunu hiç anormal karşılamamak lazım.

Kısacası üzülüyorum ki bu sene Türkiye ligi şampiyonu kulüp Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılma hakkı elde etmiş olmasına karşın, bu şansı iyi değerlendiremeyecek gibi gözüküyor. Umalım bir an önce eksikler giderilsin ve takım Avrupa'ya hazır hale gelsin. Aksi takdirde yine yanacağız giden ülke puanlarına.

Şans Faktörü

18 Ağustos 2009 Salı


BFFK'da yarışan 28 kişinin tamamına sorsanız şans nedir diye belki herkes farklı bir şeyler söyler. Başarısızlıklarımızı ilk bağladığımız faktör şans olur genellikle. "Ah be şansa bak" ya da "Bu kadar da şanssızlık olmaz" gibi cümleleri oldukça fazla sarf ederiz istemediğimiz sonuçları alınca ve isyan ederiz. Bu işin üstatlarından Birol Sezgin de İsyankar isimli takımıyla ligimizde mücadele ediyor hatta.
Benim gibi hatırı sayılır zamandır futbol bahislerine ve at yarışlarının bahislerine kafa patlatmış bir adamsanız, şans konusu biraz daha karmaşık hal almaya başlar. "Tek maçtan yatmak" ya da "altılıda beşte kalmak" sözlerine ne kadar aşinasınız bilmiyorum ama genelde sonuç bunlar olunca bahanesi de her zaman şans olur birçokları için. Ancak başarısız kuponlar üzerine biraz düşündüğünüzde şans faktörünün yanında bir başka ve önemli faktörün "tercih" olduğunu anlarsınız. Hangi kriterle belirlemiş olursanız olun kuponunuzdaki maçlar ya da atlar sizin tercihiniz sonucu o kuponda yer alır. Demek ki, şans ile hatalı tercih arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin, ben bu yazıyı yazarken iddaa kuponumda alt olarak yer alan (bilmeyenler için alt, maçta toplam gol sayısının 3'ten az olacağını tahmin etmektir) Rubin Kazan - Terek maçı 21. dakikada 3-0 oldu. : ) Daha önce de belirttiğim gibi benim kadar uzun süredir bu işlerle uğraşıyorsanız artık bunu şans olarak değerlendiremezsiniz. Bu doğrudan doğruya benim yaptığım hatalı bir tercihtir. Ama şanssızlık için örnekler istiyorsanız size aşağıdaki gibi yaşanmış örnekler verebilirim:
- 5'te 5 giden altılının son ayağında tek yazdığınız at son 100 metreye 2 boy önde girmişken jokey kırbaçı düşürür ve arkadan gelen at yarışı kazanır. Böylece hatırı sayılır bir miktar parayı kazanamamış olursunuz.
- Yine sizin kuponunuzdaki at bu sefer tam aynaya girerken (ayna yarışın tam bittiği noktadır) tökezler ve burun farkıyla yarışı kaybeder.
- Alt oynadığınız Torino-Catania maçı (Torino'nun rakibinden emin değilim ama galiba Catania) 85. dakikaya kadar 0-0 gitmişken maç 2-1 biter.
Birçok televizyon kanalında ve web sitesinde iddaa yorumcuları var. Hepsi haftada 15-20 kupon yazar ve yayımlarlar. Bunlardan 1 ya da 2 tanesi tuttuğunda da "xxx xxxxx yine tutturdu." gibi başlıklar görürsünüz. Halbuki tüm mesaisini futbola harcayan ve bu işten para kazanan birisinin sadece 1-2 kupon tutturması matah bi şey değildir. Dikkat ederseniz tutturamadıkları hiçbir zaman yayımlanmaz ya da hiçbirisi "Kusura bakmayın bu kupon tutmadı." gibi bir kelamda bulunmaz. Çünkü onlar için de durum şanssızlıktan ibarettir sadece. Ama programlarına yazılan küfürlerin biri bin para. Yayımlayamazlar tabi bunları yoksa RTÜK kapatır.
Fantezi Futbol'da da seçtiğimiz oyuncuların haftalık performanslarında aynı durum söz konusudur. Tunç sağolsun şimdiden beni haftanın talihsizi seçti defans kurgum yüzünden. Evet gerçekten de kabus bir defans: Sylva-Egemen-Gökhan Zan-Hakan Balta. Ama biraz üzerinde düşününce Sylva ve Egemen konusunda durumun şanstan değil tercih hatasından kaynaklandığı kabul etmek zorundayım. Gökhan Zan ve Hakan Balta konusunda ise yapılabilecek bir şey yok. Çünkü Rijkaard tüm futbolcularını kullanmak için takımı rotasyona soktu (ki benim büyük takdirimi kazandı) ve bu oyuncular ilk onbir başlamadı. İşte bu da şanstır. Diğer taraftan, kuantum fiziğine ve farkındalığa inananların her olayın kendinden sonraki olayı etkilediği ve hiçbir olayın tesadüfi olmadığı fikrini bir kenara bırakırsak, G.Saray'ın ideal defans kurgusuyla maça başlaması durumunda da gol yediğini varsayarsak benim alacağım puan 4 iken, Hakan Balta'nın golden sonra oyuna girmesi ve maç içerisinde bulunduğu sürede takımın gol yememesi sonucunda şimdi alacağım puan bir değişiklik yapılmadıysa 5 olacak. Bu da aslında şansın biraz da süreç içerisinde değişkenlik arz ettiğini gösteriyor.
Neyse lafı biraz uzattım. Şimdi sanıyorsanız ki "her şeyi şansa bağlamayın, başarısızlıklarınızı biraz da kendi yaptığınız hatalı tercihlerde arayın" gibi bir söz ile yazımı bitireceğim, yanıldınız. Buraya kadar yazdıklarım bir girizgah oldu aslında. Gelelim bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra bana yazıyı değiştiren (ya da uzatan) olaya.
Ntvspor'u takip eden arkadaşlar biliyordur Ercan Taner'in sunduğu 5'te 5 isimli bir yarışma programı var. Bugün akşam üzeri yanlış anlamadıysam cuma günkü bölümün tekrarını yayımlıyorlardı. Ben de şans eseri kanalı açmıştım ve izlemeye başladım. Konsept şu, telefonla bağlanan yarışmacıya arka arkaya 5 soru soruluyor ve tamamını bilen yarışmacı playstation kazanıyor. Her soru için 10 saniyelik süre var. Ercan Taner bağlanan her yarışmacıya mesleğini ve spor ile ilgilenip ilgilenmediklerini, ilgileniyorlarsa hangi sporlar olduğunu soruyor. Her yarışmacı da anlatıyor futbol, basketbol, atletizm v.s. 6 ya da 7 yarışmacının ikinci ya da üçüncü soruda elenmesinin ardından Aksaray'dan bir yarışmacı bağlanıyor yayına. (Adını da hatırlıyorum ama yazmayacağım. Dünya küçük, belki bizden birisinin tanıdığı falandır sonra ayıp olmasın.) Ercan Taner'in sporla ilgilenip ilgilenmediği sorusuna ilgilenmiyorum cevabı veriyor. Ercan Taner de beklemediği bu cevap karşısında "o zaman şansınıza güveniyorsunuz" gibi bir cümle söylüyor. Yarışmacı gayet pişkin: "Zaten yarışmaya katılmak da şans değil mi?". Bunun ardından ilk soru geliyor:
Aşağıdakilerden hangisi Türkiye'deki Alman teknik direktörleden biri değildir?
a) Jurgen Röber b) Christoph Daum c) Hugo Bross d) Thomas Doll
Yarışmacının konuyla alakalı hiçbir fikri yok. 10 saniye dolduktan sonra süresi bittiği için hemen sallıyor "c". Şıkkın üzerinde yeşil ışık yanıyor ve doğru cevap. 2. soru:
Teniste aşağıdaki grand slamlerden hangisinde beyaz kıyafet giyme mecburiyeti vardır?
a) Roland Garros b) ABD Açık c) Wimbledon d) Avustralya Açık
Yarışmacının yine belli ki uzaktan yakından konuyla alakası yok. Hatta soruda tenis kelimesi geçmese allah bilir bunları ne zannedecek. Neyse yine 10 saniyenin sonuna kadar hiçbir cevap yok. Bu kez süre bittikten 4-5 saniye sonra yine şakıyor: "c" ve yine c'nin üzerinde yeşil ışık, doğru cevap. Yalnız bu kez Ercan Taner biraz sinirleniyor ve "Lütfen süre dolmadan ya da dolar dolmaz cevabınızı verin" diye uyarıyor yarışmacıyı. Yarışmacı tamam diyor ve geliyoruz 3. soruya:
Lance Armstrong'un 2009 yılında Fransa Bisiklet Turu'nda adına yarıştığı takım hangisidir?
Kusura bakmayın bundan sonraki soruların tüm şıkları aklımda kalmadı. Yine 10 saniyelik ekrana boş bakma ve arkasından sürenin sonunda sallama: "d" "Astana" ve bir kez daha doğru cevap. Ercan Taner'den süre konusunda bu sefer biraz daha sert bir uyarı. 4. soru:
Dart oyununda oku tahtanın tam ortasına isabet ettirirseniz kaç puan kazanırsınız?
a) 50 b) 35 c) 10 d) 60
Aynı senaryolar tekrar yaşanır ve sallamaya devam: "a" Bravo yine bildiniz. Ercan Taner bu kadar ballı bir adamla ilk defa karşılaşıyor olmanın şaşkınlığını atamamakla beraber, son soruya geçildiğini ve sorunun önemi dolayısıyla süreye çok daha dikkat edeceğini yarışmacıya belirtir. Son soru:
Aşağıdakilerden hangisi FIFA başkanlığı yapmamıştır?
Soru muazzam kazık. Ama bu yarışmacı için ilk sorudan hiçbir farkı yok. Tahmin edin; ilk dört soruda yaşanan senaryonun aynısı. Yarışmacı bu sefer Ercan Taner'e inat süre bittikten yaklaşık 5 saniye sonra cevap verir: "c" C şıkkı "Artemio Franchi"dir ve inanılmaz gerçekleşir: Doğru cevap. Yarışmacı Playstation'u kazanır ve Ercan Taner çok ilginç bir yüz ifadesiyle reklama girer.
Buyrun karar sizin. Herkese bol şans...
Not: Rubin Kazan 4 - Terek 0 maç bitti

Yazar: Seçkin Köksal

Turkcell Süper Lig 2. Hafta Değerlendirmesi


Ağustos sıcağında başlayan süper ligimiz 2. haftayı da geride bıraktı. 2. hafta sonunda da Fenerbahçe ve Galatasaray'ı zirvede görüyoruz ki ben 34. haftanın sonunda da aynı sıralamayı göreceğimizi düşünüyorum bu sezon. Hangisi 1. hangisi 2. olacak onu bilemiyorum.

Bu hafta izleyebildiğim maçlar yalnızca G.Saray-Denizlispor ve Fenerbahçe-Sivasspor maçları oldu. Geçen hafta izlediğim en zayıf takımın Denizlispor olduğunu yazmıştım. Takım olmaktan bu kadar uzak bir Denizlispor ile oynanan karşılaşma G.Saray için ölçü olmamakla birlikte, Rijkaard'ın rotasyona soktuğu ekibi 2 penaltı, bir rakibin kendi kalesine attığı gol ve Arda'nın kafa vuruşunda Baros'a çarpan topun kaleye girmesiyle 3 puanı kazandı. Takım olarak da kendilerini fazla zorlamadıklarını söyleyebilirim. Maç ile ilgili en önemli not, Frank Rijkaard'ın elindeki geniş kadroyu kullanacağının sinyallerini vermesiydi bence. 3 kulvarda yarışan bir ekibin oyuncularını bu şekilde rotasyona sokması, gerek futbolcuların sezon sonuna daha dinç girmeleri gerekse de önemli maçlardan önce as futbolcularını dinlendirmesi açısından olumlu olarak takıma yansıyacaktır.

Diğer tarafta bu anlayışın tam tersine Christoph Daum yine as takımını herhangi bir değişiklik yapmadan sahaya sürmüş, perşembe günü deplasmana gideceği Sion maçı için oyuncularının sakatlanmasına karşı herhangi bir önlem almamıştır. Tam da bu duruma inat Alex maçın 8. dakikasında sakatlandı. Avrupa maçlarında zaman zaman Alex'in oynamadığı takımın daha etkili olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple benim açımdan durum çok da kritik değil. Ancak, Daum kadro tercihi ve oyun mantalitesiyle Alex'in bu takımın her zamanki gibi kumandanı olacağını göstermiştir. Böyle bir maçta Alex'i dinlendirmemesi de yine Avrupa'yı ikinci plana attığının bir göstergesidir. F.Bahçe-Sivasspor maçına gelirsek aslında geçen haftanın benzeri bir durum ortaya çıktı ve bu sezon 3 büyükler ile anadolu takımlarının arasında oluşacak uçurumu bir kez daha görmüş olduk. Sivasspor geçen sezon zevk veren bir futbol oynamasa da oturmuş bir düzeni vardı. Belli ki yeni bir sistem deniyorlar ve bu süreçte son iki sezonki başarılarını tekrarlayamayacak gibi gözüküyorlar. Hatta her gün Sivasspor'a yeni bir transfer haberi daha duyuyoruz. F.Bahçe'ye gelirsek, takım bu sezon oynadığı önceki maçlara göre daha hızlı bir oyun sergiledi. Belki bu oyunda Alex'in erken sakatlığı da etkili olmuş olabilir. Yalnız bu tempolu oyunda ileride kurulan defans geri dönüşlerde ağır kalabilir. F.Bahçe henüz sıkı bir takımla karşılaşmadığı için bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Beşiktaş maçını izleyemedim ama basından ve Beşiktaşlı arkadaşlarımdan takip edebildiğim kadarıyla Tello'nun ekstra performansı galibiyette önemli rol oynamış. Aslında bu Beşiktaş bu sezonki çizeceği portrenin de bir özeti bence. Beşiktaş'ta oynayan birkaç oyuncunun günlük performansları, takımın kaderini etkileyecektir. Bu sebeple Beşiktaş'ın çok istikrarlı bir çizgi yakalayamayacağını düşünüyorum.

Trabzonspor'un toplama bir takım oluşturan Diyarbakırspor'a kendi evinde yenilmesi haftanın en önemli sürpriziydi hiç şüphesiz. Ancak, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi aslında. Belki bu maçta olmasa da başka maçlarda aynı senaryoyu izleyecektik. İlk hafta Trabzonspor'un golleri ön liberolardan, ikinci hafta ise stoperinden geldi. Gökhan Ünal iyileştiği durumda dahi Trabzonspor'a mutlaka etkili bir golcü gerekiyor. Hala neden yabancı transferi hakkını alternatiflerinin daha bol olduğu orta sahaya Gabric'i alarak kullandığını anlayamıyorum. Bir Fatih Tekke transferi Trabzonspor'un çehresini değiştirebilir.

Ligin iki etkili ekibi Eskişehirspor ve Bursaspor'un mücadelesi bol gollü geçti. Ankaraspor'un ilk hafta olduğu gibi yine son dakikada puan kazanmayı bildi. İngiliz yıldız Darius Vassell bu hafta ilk golüyle tanıştı. İbrahim Akın bu sezona damga vuracakmış gibi gözüküyor. Haftanın en ilginç olayı ise 3 kez tekrarlanan penaltıda İBB kalecisi Oğuzhan'ın yaptığı kurtarış oldu.

Bu haftaki değerlendirmelerim bu kadar. Herkese iyi haftalar...

15-16 Ağustos İddaa Tahminleri Değerlendirmesi



Hiç kıvırmayacağım. Gerçekten çok başarısız bir haftasonu oldu tahminlerim açısından. 13'te 5 doğru. Bu da yaklaşık olarak %38'lik bir başarı yüzdesi demektir. Çok fazla söylenecek bir şey yok. Ben de aslında tahminlerimi burada yayımlayarak bir nevi kendi performansımı mercek altına alacağım. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız...

Fark Var!

16 Ağustos 2009 Pazar


Dün izledik G.Saray-Denizli maçını. Rijkaard 6 oyuncuyu rotasyona soktu. (Bazılarına göre 4 ama Barış ve Kewell ile birlikte 6) Elindeki kadro geniş ve önünde telafisi olmayan Avrupa Ligi biletini alacağı turun ilk maçı var. Ligin ise daha ikinci haftası. Rotasyon yaptığı asıl bölge defans. Neden? Bence nedeni şu; hücum bölgesinde zaten birbirlerinin yerine oynayabilecek çok oyuncu var. Arda-Elano, Baros-Nonda, Kewell ya da Keita-Aydın. Defansta da her oyuncusunun yerine bir tane bulmuş olmasına karşın, oyuncular arasında oldukça kalite farkı var. Takdir edilecek bir hareket. Böylece, tüm oyuncuları hazır da tutabilirsiniz.
Bugün şu anda oynanan F.Bahçe-Sivas maçına gelelim. Bence iki pozisyon haricinde F.Bahçe'nin oyuncu sıkıntısı yok. Birisi Alex, diğeri Gökhan. Ama bu oyuncular ilk onbir başlıyor. Hem de oynayacağınız takım G.Saray'ın oynayacağı rakipten çok daha güçlü. Ve 8. dakikada Alex sakatlandı. Ama Daum için önemli değil. Neden? Çünkü Avrupa ikinci planda. Vizyon bölüm 2...

15-16.08.2009 İddaa Tahminleri

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Bu haftaki çalışmam sonucu çıkarabildiğim maçları aşağıda yayınlıyorum. Birçok ülkede liglerin yeni başlamış ya da başlıyor olması sebebiyle, ilk haftalar tahminler açısından zor olacaktır. Benim tahminlerim çoğunlukla istatistiklerin üzerinden ve mantık çerçevesinde olacağından, benim için de en zor haftalar bunlar. Aşağıdaki maçlardan seçerek kupon oluşturabilirsiniz. Herkese bol şans...



Turkcell Süper Lig 1. Hafta Değerlendirmesi

13 Ağustos 2009 Perşembe



Ve nihayet muradımıza erdik.

2-3 aylık bir aradan sonra Süper Lig yeni sezonuyla geri döndü. Ama ben lige dönmekte biraz geç kaldım. Neyse ki geç olsa da ikinci hafta başlamadan ilk haftaya kısa bir değerlendirme yazmayı başarabildim. İlk hafta itibariyle Beşiktaş - İBB, Sivasspor - Trabzonspor, G.Antep - G.Saray ve Denizlispor - Fenerbahçe maçlarını canlı olarak televizyondan seyredebildim.

Genel değerlendirmeler, ligin favorileri ve sürpriz takımları tahmin etmek için birkaç hafta daha geçmesini beklemek gerekir. Ancak, izleyebildiğim hazırlık karşılaşmaları, avrupa kupası mücadeleleri ve ilk hafta sonuçları ile takım kadroları düşünüldüğünde, şampiyonluk yarışı Fenerbahçe ve Galatasaray arasında geçecekmiş gibi görünüyor.

2008-2009 sezonunda "koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" misali ligi zirvede bitiren Beşiktaş ve Sivasspor oynadıkları maçlardaki görüntüleriyle hayal kırıklığı yaratacakmış izlenimleri verdiler. Beşiktaş'ın geçen sezon kazandığı iki kupanın yanılgısıyla kadrosunu nispeten sıradan futbolcular ve nasıl bir performans göstereceği belli olmayan Nihat ile takviye etmesi, Mustafa Denizli'nin yeni bir şeyler yaratmak uğruna elindeki oyuncuları yararlı olamayacakları bölgelerde kullanması ve hatalı oyuncu değişiklikleri (ilk yarının en iyi oyuncusu Holosko'nun ikinci yarıda neden oyundan çıktığını, sahanın en kötüsü Tello'nun 90 dakikayı nasıl tamamladığını, 83. dakikada maçı almak için hamle yapması gerekirken oyuncu değişikliği hakkını Uğur İnceman-Michael Fink olarak kullanmasını anlayamadım) Sivasspor'un da oynayabildiği tek oyun şablonunu 3 yıldır devam ettiren oyuncuların büyük bölümünü takımdan göndererek yeni bir yapılanmaya gitmesi, iki takımı da
yarışın gerisinde bırakacaktır diye düşünüyorum.

Transferin yıldızı G.Saray'da, transferden öte Rijkaard'ın en önemli hamlesi son birkaç yıldır sadece sol kanatta oynayabilir denilerek yetenekleri kısıtlanan Arda'yı orta sahanın ortasında oyun kurucu olarak görevlendirmesidir. Bu yıl Arda'yı izlemek gerçekten keyif verecek. G.Saray'ın karşılaşabileceği tek önemli sıkıntı ağır stoperlerinin, özellikle sık hata yapan Gökhan Zan'ın, ayağa hızlı oynayan hücumculara karşı zorlanacak olmasıdır. Baros'un alternatifi olarak Nonda bu seneyi götürebilecek gibi görünüyor. Elano'nun katılması ile bol alternatifli bir kadroya kavuşacak G.Saray, Rijkaard'ın oyun sistemini oturtmasıyla bir adım daha öne geçecektir.

Fenerbahçe'de Daum daha önce görev yaptığı dönemde oynattığı sistemin çok uzağında, farklı bir şablon ile yola çıktı. 4'lü defans, çift ön libero, iki hücumcu kanat, Alex ve tek santrafor. Yani Zico ve Aragones döneminde oynanan şablondan çok da farklı değil. Bu şablonda Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı takımın hangi pozisyonları için alternatif olarak düşünülecek bilemiyorum. Orta saha ve hücum, farklı sistemleri oynamak için alternatifli görünüyor. Ancak, G.Saray'daki sıkıntının bir benzeri Fenerbahçe için de söz konusu. Ağır savunma hücum bölgesinde pres yapan takımlar karşısında ve açık alanda yakalandığında zorlanacaktır. Ayrıca, Bilica pres karşısında çok fazla risk alıyor ve topu taça atmaktan imtina ediyor. Tehlikeli bölgelerde kaptıracağı toplar kırmızı kart ya da kalede gol olarak takımına dönecektir. Defans alternatiflerinin hücumun aksine kısıtlı olduğu Fenerbahçe'nin yine tek sağ beki Gökhan Gönül. Önder Turacı bu sezon asıl yeri olan stopere geri döndü ve bir süre sonra buraya tekrardan ısınacaktır. Yeni transferlerden Santos hücumda çok yetenekli olmasına karşın, savunma yapmayı sevmeyen bir oyuncu portresi çizdi. Gerçi bu oyuncu Brezilya Milli Takımı'nın sol beki olarak görev yapıyor. Diğer transfer Cristian Baroni hakkında yorum yapmak için biraz daha beklemek istiyorum. Kendisi hakkında bir karar veremedim. Bunun yanında Fenerbahçe'nin takım olarak en önemli sorunu çok yavaş oynaması ve yeteri kadar tempo yapamaması olarak gözüktü.

Bu hafta izlediğim sekiz takımından en kötüsü Denizlispor'du. Roberts ve Angelov geçen sezonki görüntülerinden çok uzaktalardı. Ayrıca, Denizlispor sistem olarak oturmuş bir takım görüntüsü çizmedi. Aynı şekilde Sivasspor çok fazla yeni oyuncu ile oynamaya çalışıyor. Mehmet Yıldız'a dayalı oyun sistemi, kendisinin yer almadığı durumda başarısız olacaktır. Trabzonspor'da yetenekli oyuncular var. Ancak, Colman ve Umut Bulut kesinlikle yetersiz oyuncular ve bu takımında en fazla yedek olmaları gerekir. Trabzonspor iyi bir santrafor bulamadığı takdirde yine ligi sonuna kadar kovalayamayacaktır. İBB geçen sezonki görüntüsünden çok farklı değil. Yine iyi hücumcular ve kötü bir defans kurgusu var. İddaacılar İBB maçlarını üst olarak oynayabilirler.

G.Antep benim bu sene çıkış beklediğim bir takım. Oturmuş kadrosuna iyi transferler yaptı. Yeni aldıkları santraforları Julio Cesar agresif ve çok iyi bir şutör. Yalnız, ben G.Antep'in hocasının yaptığı oyuncu değişikliklerine de anlam veremedim. Şunu kabul etmek lazım ki ilk hafta ligin en iyi kadrosuna karşı kafa kafaya mücadele verdiler.

Diğer maçların sadece gollerini görebildim bu sebeple detaylı bir analiz yapamayacağım. Ancak, kadro ve teknik heyet istikrarı ile bu sene diğerlerine göre başarılı olmasını beklediğim takımlar arasında Gaziantepspor ile birlikte Bursaspor ve Eskişehirspor'u da sayabilirim. Bir de benim için kapalı kutu olan bir Ankaraspor var.

Oyuncu bazında bir değerlendirma yapacak olursak, geçen sezona istatistikleri ile damga vuran Alex, İbrahim Akın, Tabata, Baros, Arda gibi oyuncular bu sezonun da yıldızları olacak gibi gözüküyor. Bu oyunculara önümüzdeki günlerde hangileri eklenecek göreceğiz.

2009-2010 sezonu tüm futbolseverler için hayırlı olsun. Takip edebildiğim ve zaman bulabildiğim ölçüde oynanacak maçlar için tahminler ve maç sonu yorumlar yazmaya gayret edeceğim.