Fenerbahçe 1 - Kasımpaşa 3

28 Kasım 2009 Cumartesi



Bekleyeyim dedim maçın sıcaklığı geçsin de öyle yazayım bir şeyler diye. Aslında iyi de oldu. Fenerbahçe ile ilgili yazacak çok şey var şu anda ancak şimdilik sadece bu maç ile ilgili yazmaya karar verdim. Fenerbahçe'nin genel analizini önümüzdeki günlerde ayrıca yapacağım.

1. dakikada Volkan'ın inanılmaz hatası ile Kasımpaşa golü buldu. Volkan bu sene çok maç kazandırdı. Tabi ki kredisi var bir maçta hatalı goller yemek için. Kaldı ki 3. gol de yardımcı hakem ve Volkan'ın ortak hatasından kaynaklanıyor. Ayrıca, 5. dakikada beraberlik golü de geldi ve maç tekrar başladı bir bakıma. Yalnız Fenerbahçe beraberliği sağladıktan sonra yenen golün şokunu da üzerinden attığından daha baskılı ve kararlı bir şekilde Kasımpaşa kalesine yüklenecek diye beklerken, gol pozisyonlarını üreten ve golleri ardı ardına kaçıran taraf Kasımpaşa oldu. Maçın başında Fenerbahçe'nin kadrosunu gördüğümde 4-3-1-2 dizilimiyle sahaya yayılacağını düşünerek, bu durumda hem Selçuk hem de Cristian'ın aynı anda sahada neden bulunduğunu yadırgamıştım. Mehmet Topuz'un oynayacağı bölgeye göre, bu iki oyuncudan hangisinin sağ ya da sol içte oynayacağını düşünürken bir de baktık ki Mehmet Topuz direkt sol açık gibi oynuyor ve ne sağ içte ne de sağ açıkta Fenerbahçe'de hiçbir oyuncu oynamıyor. Böyle olunca da tüm sağ koridoru Gökhan Gönül tek başına kat etmek zorunda kaldı ta ki 72. dakikada Deivid oyuna girene kadar. Hem Fenerbahçe'nin sağ kanadındaki bu dengesiz durum hem de anlaşılmaz bir çizgi savunma anlayışı, Gökhan Güleç ve Cenk İşler gibi en önemli özellikleri süratleri olan oyuncuların Andre Moritz önderliğinde rahat bir biçimde Fenerbahçe savunmasının arkasına sarkmasına olanak sağladı. Ancak biraz bencillik biraz da beceriksizlik sonucu Kasımpaşa farkı artıramadı.

2. yarı başlarken kenarda Özer Hurmacı'yı gördük oyuna girmeye hazırlanırken. Daum'un ilk defa oynatmaya çalıştığı çift santraforlu sistemden vazgeçeğini ve daha dengeli bir orta sahayı deneyeceğini düşündüm bir an için. Bu durumda oyundan Semih ya da Güiza'yı çıkaracağını tahmin ediyordum Alex'ten vazgeçmeyeceği için. Ancak tabela kalkınca yine yanıldığımı anladım. Oyundan Mehmet Topuz çıktı. İlk yarıda kanattan içeriye doğru tek kat eden ve şut atmaya çalışan oyuncuydu kendisi. Özer Hurmacı'nın bu değişiklikten sonra sol kanada yani ilk yarıda Mehmet Topuz'un oynadığı bölgeye yerleştirildiğini gördük. Demek ilk yarıdaki kötü oyunun tek sorumlusu Mehmet Topuz'muş ki oyun anlayışı ile ilgili hiçbir değişikliğe gerek duymadan sadece Mehmet Topuz - Özer Hurmacı değişikliği ile kontrolü ele alacaktı Daum. Ama tabi ki öyle olmadı. Kasımpaşa ilk yarıdan da daha üstün oynayarak ve bu sefer girdiği sayısız gol pozisyonlarından ikisini de gole çevirerek karşılaşmadan galip ayrılmasını bildi. İşin bir ilginç yanı da Fenerbahçeli futbolcuların mağlup duruma düştüklerinde dahi skora isyan ederek ilave bir performans sergileme gereği duymamasıydı. Takıma liderlik etmesi gereken Alex yine sahada bütün maç hafif tempo koşu yaptı.

İki kadro arasındaki fark kesinlikle kıyas kabul etmez. Takımın teknik patronu oyunculara suç bulabilir, oyuncular eksikleri bahane edebilirler maç sonunda olduğu gibi. Hem yerel ligde hem Europa League'de hala lideriz gibi savunmaya yönelik demeçler ile konuyu da çarpıtabilirler. Aslında nasıl cepten yediklerinin itirafı olacaktır bu demeçler bir bakıma. Ya da verilen sayısız pozisyona Bilica'nın eksikliğini bahane gösterecek birçok futbol yorumcusuna rastlayacağızdır yarın gazetelerde ve televizyonlarda takım savunmasındaki eksikliği göz ardı edecek. Bunların hepsi hikayedir tabi. Tek gerçek Kasımpaşa gibi ligin vasat oyuncularına sahip bir takımının gelip Fenerbahçe'yi rahat bir oyunla ve en önemlisi hiç zorlanmadan yendiğidir.

14. Hafta Süper Lig Tahminleri

26 Kasım 2009 Perşembe


Bursaspor - Galatasaray 1/0

Haftanın en zor maçlarından bir tanesi olacak. Galatasaray'da Arda Turan büyük ihtimalle bu maç ile dönüş yapacak. Sezonun flaş takımı Bursaspor kendi sahasında galip gelerek Galatasaray ile aynı puana ulaşmak istiyor. Galatasaray'ın son haftaki görüntüsü bu maç için olumlu sinyaller vermedi. Maçın Bursaspor galibiyeti ya da beraberlik ile sonuçlanmasını bekliyorum.

Fenerbahçe - Kasımpaşa 1

Fenerbahçe'de Daum'un banko oyuncuları Kazım, Bilica ve Emre Kasımpaşa karşısında yer almayacaklar. Ayrıca maçın seyircisiz oynanacağını da düşünürsek Fenerbahçe zorlanacak gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Yine de Fenerbahçe'nin bu maçı kazanacağını düşünüyorum.

Antalyaspor - Gençlerbirliği 0/2

Kendi sahasında başarılı sonuçlar alan Antalyaspor ile deplasmanda başarılı sonuçlar alan Gençlerbirliği'nin karşı karşıya geleceği maç, İlhan Cavcav'ın da hafta içi yaptığı açıklamalar neticesinde iyice gergin bir ortamda oynanacak. Gençlerbirliği oyun olarak oldukça beğendiğim bir ekip. Bu deplasmandan en az bir puan ile döneceklerini düşünüyorum.

Büyükşehir Bld. Spor - Gaziantepspor 0

İstikrarsız sonuçlar alan iki takımın mücadelesinde, iki ekibin puanları paylaşacağı bir maç olacaktır.

Ankaragücü - Denizlispor 1

Gerek puan cetvelindeki yerleri itibariyle gerekse sezon içerisinde yaşadıkları çalkantılar ile oldukça sıkıntılı dönemlerden geçen iki takımın mücadelesi olacak. Henüz yeni teknik direktörü netleşmese de elindeki geniş kadrodan yavaş yavaş istikrarlı bir 11'e doğru geçiş yapan Ankaragücü maçı kazanacaktır.

Manisaspor - Kayserispor 2

Kayserispor 3 sezondur devam eden istikrarını sürdürüyor. Yalnız takıma hücum anlamında yeni bir çehre getiren Makukula bu maçta cezalı olduğu için forma giyemeyecek. Buna karşın Kayserispor'un oturmuş defans anlayışı ve formda Cangele ile sonuca gideceğini düşünüyorum.

Trabzonspor - Eskişehirspor 0/2

Trabzonspor yine darmadağın. 5 önemli oyuncunun kadro dışı bırakılması da cabası. Bu kaos bir süre daha durulmayacak gibi gözüküyor. Deplasmanların beraberlik kralı Eskişehirspor'un bu maçtan puan ya da puanlar ile ayrılacağını tahmin ediyorum.

Sivasspor - Beşiktaş Alt

Beşiktaş çok zor Fenerbahçe ve Manchester United maçlarından iki önemli galibiyet ile ayrılırken biraz hırpalandı. Sivasspor'un da ligdeki durumu ortada. Gol açısından kısır bir maç olması beklenebilir.

14. Hafta Turkcell Süper Lig Hakemleri


27.11.2009 20:00 Bursaspor - Galatasaray
Orta Hakem: Halis Özkahya
Yardımcı Hakemler: Muharrem Yılmaz, Alper Ulusoy
Dördüncü Hakem: Erbay Aldemir

28.11.2009 20:00 Fenerbahçe - Kasımpaşa
Orta Hakem: Hüseyin Göçek
Yardımcı Hakemler: Erhan Sönmez, Cemal Bingül
Dördüncü Hakem: Mete Kalkavan

29.11.2009 13:30 Antalyaspor - Gençlerbirliği
Orta Hakem: Aytekin Durmaz
Yardımcı Hakemler: Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu
Dördüncü Hakem: Barış Şimşek

29.11.2009 14:00 Büyükşehir Bld. Spor - Gaziantepspor
Orta Hakem: Yunus Yıldırım
Yardımcı Hakemler: Selçuk Kaya, İsmail Köse
Dördüncü Hakem: Serkan Çınar

29.11.2009 14:00 Ankaragücü - Denizlispor
Orta Hakem: Tolga Özkalfa
Yardımcı Hakemler: Hakan Atilla Gökbilgin, Uygar Bebek
Dördüncü Hakem: Hüseyin Sabancı

29.11.2009 14:00 Manisaspor - Kayserispor
Orta Hakem: Suat Arslanboğa
Yardımcı Hakemler: Mehmet Şahan Yılmaz, Emin Yıldırım
Dördüncü Hakem: Nihat Akman

29.11.2009 16:00 Trabzonspor - Eskişehirspor
Orta Hakem: Deniz Çoban
Yardımcı Hakemler: Baki Tuncay Akkın, Volkan Narinç
Dördüncü Hakem: Çağatay Şahan

29.11.2009 20:00 Sivasspor - Beşiktaş
Orta Hakem: Bünyamin Gezer
Yardımcı Hakemler: Ekrem Kan, Neşet Merdin
Dördüncü Hakem: Taner Gizlenci

Hugo Broos Gitti

23 Kasım 2009 Pazartesi


19 Kasım 2009 Perşembe günkü "13. Hafta Süper Lig Tahminleri" postunda Trabzonspor'un Kasımpaşa karşısında maçı kazanamayacağını düşündüğümü ve Trabzonspor'un bu hafta teknik direktör değiştirebileceğini yazmıştım. Tam da tahmin ettiğim gibi Kasımpaşa'nın galibiyeti sonrası Hugo Broos istifasını verdi. Maç sonuçları konusunda bu haftayı pek başarılı geçiremedim ancak teknik direktör değişikliği konusundaki tahminimle hedefi tam onikiden vurdum. E biraz da kendime hakkımı vereyim.

Daum Bildiğiniz Gibi

22 Kasım 2009 Pazar


"İlk yarıdaki oyunumuzu ikinci yarıya yansıtamadık."

Christoph Daum'un Beşiktaş - Fenerbahçe maçı ile ilgili en önemli iki yorumundan birisi. İlk yarıdaki oyun maalesef ikinci yarıya yansımamış. Tabi bu sözün üzerine öncelikle ilk yarı ne oldu ona bir bakmak lazım. Beşiktaş'ın sahaya çıkan onbirine baktığım zaman ilk yarıda gol atmasının mümkün olmadığını düşündüm. Kaldi ki taraftar desteği ile maça başlayan Beşiktaş'ın ilk on dakika haricinde ilk yarıda etkili bir oyun ortaya koyamadığını ve Serdar Özkan'ın kaçırdığı pozisyon haricinde de gol pozisyonu sayılabilecek bir pozisyon bulamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 10. dakikadan sonra topa daha fazla sahip olan takım Fenerbahçe'ydi. Ancak zaten Beşiktaş'ın sahada olan kadrosunun Fenerbahçe'ye karşı üstünlük kurması ya da Fenerbahçe kalesine gelebilmesi mümkün değildi. Fenerbahçe oyunu istediği gibi yönlendirebilecek ve rakibine kabul ettirebilecekken hatta ilk yarıda skoru lehine çevirebilecekken, rakibinin üzerine gitmemeyi tercih etti. Bunun sebebi tabi ki ve önceden tahmin ettiğim gibi Christoph Daum'un sahaya beraberlik için çıkmış olmasıydı. Bunun sonucunda; ilk yarıda Fenerbahçe de sadece 3 pozisyon (bunlardan birisi de Alex'in ilk yarı sonunda serbest vuruş sonrası direkten dönen topu) üretebildi.

Yukarıda verdiğim bilgiler ışığında; aslında Fenerbahçe'nin ikinci yarıda da ilk yarıdan farklı bir şey yapmaya çalışmadığını görmüş oluyoruz. İlk yarıdaki strateji sürekli pas yaparak süreyi bitirmeye çalışmak ve rakibin üzerine gelmemesini sağlamaktan ibaret değil miydi? İkinci yarı başlarken değişen tek şey; kazanmak zorunda olan Mustafa Denizli'nin Rodrigo Tello'yu oyuna sürerek hücumda verimliliği artırmak istemesiydi. Rakibinizin yaptığı hamleye karşılık vermediğiniz durumda, ilk yarıdaki dengeyi korumak nasıl mümkün olur? Şu soruları sorabilselerdi keşke Christoph Daum'a:

- Emre'nin sakatlığı sonrası henüz oyuncu değiştirememişken mağlup duruma düşmenize karşın, oyuncu değişikliğini neden maç hala berabermiş gibi yaptınız ve Gökçek Vederson'u oyuna aldınız?

- 2. golü 57. dakikada yemenize rağmen niye Semih Şentürk'ü 66. dakikada oyuna aldınız?

- 21 saat yolculuğun ardından "Beşiktaş maçında oynamam mümkün değil." diyen Diego Lugano'yu neden sahaya sürdünüz ve topa vurmaya bile hali olmadığını gördüğünüzde neden oyuncu değişikliğine gitmediniz?"

- Elinizde çok geniş bir kadro olmasına karşın neden bazı oyuncular hiç süre alamıyor?

- Selçuk ve Uğur Boral'ın yerine oynayan ve onlardan herhangi bir artısı olmayan Cristian ve Dos Santos'a daha ne kadar kredi verilecek?

- Özer Hurmacı nerede? Neden hala ilk onbir çıkmıyor?

- Elinizde bu kadar fazla alternatif oyuncu bulunurken neden bu oyunculardan hala yararlanılmıyor?

- Takım içindeki disiplinsizliğe ne zaman müdahale edeceksiniz? Hemen her maç Emre Belözoğlu oyun içerisinde kendi takım arkadaşlarından birisi ile tartışıyor. Saçma sebepler ile oyuncular cezalı duruma düşüyor. Colin Kazım'ın disiplinsizliklerine ne kadar daha hoşgörülü davranılacak?

Christoph Daum'un maçla ilgili en önemli 2. yorumu da:

"Emre keşke yerde yatsaydı." oldu. O zaman kendisine şunu da sormak lazım:

Sen niye bütün maç yedek kulübesinin önünde dikilip ayakta uyudun?

13. Hafta Turkcell Süper Lig Hakemleri

20 Kasım 2009 Cuma


21.11.2009 16:00 Gaziantepspor - Bursaspor
Orta Hakem: Mustafa Kamil Abitoğlu
Yardımcı Hakemler: Cem Satman, Adil Sinem
Dördüncü Hakem: Mustafa Öğretmenoğlu

21.11.2009 20:00 Beşiktaş - Fenerbahçe
Orta Hakem: Fırat Aydınus
Yardımcı Hakemler: Bülent Gökçü, Bahattin Duran
Dördüncü Hakem: Aytekin Durmaz

22.11.2009 14:00 Denizlispor - Antalyaspor
Orta Hakem: Halis Özkahya
Yardımcı Hakemler: Serdar Diyadin, Mehmet Metin
Dördüncü Hakem: İlker Meral

22.11.2009 14:00 Kayserispor - Diyarbakırspor
Orta Hakem: Serkan Çınar
Yardımcı Hakemler: İsmail Şencan, Mustafa İspiroğlu
Dördüncü Hakem: Mürvet Sezer

22.11.2009 14:00 Gençlerbirliği - Büyükşehir Bld. Spor
Orta Hakem: Abdullah Yılmaz
Yardımcı Hakemler: Muhittin Gürses, Gökhan Memişoğlu
Dördüncü Hakem: Hakan Ceylan

22.11.2009 14:00 Eskişehirspor - Ankaragücü
Orta Hakem: Cüneyt Çakır
Yardımcı Hakemler: Alpaslan Dedeş, Kemal Yılmaz
Dördüncü Hakem: Fethi Serkan Koçak

22.11.2009 16:00 Kasımpaşa - Trabzonspor
Orta Hakem: Selçuk Dereli
Yardımcı Hakemler: Asım Yusuf Öz, Mustafa Sönmez
Dördüncü Hakem: Zafer Demir

22.11.2009 20:00 Galatasaray - Manisaspor
Orta Hakem: Kuddusi Müftüoğlu
Yardımcı Hakemler: Mustafa Emre Eyisoy, Nihat Mızrak
Dördüncü Hakem: Hakan Özkan

13. Hafta Süper Lig Tahminleri

19 Kasım 2009 Perşembe


Gaziantepspor - Bursaspor 0/2

Haftanın zor maçlarından bir tanesi. Son 2 hafta kazanan G.Antepspor ile son iki haftada 5 puan kaybeden Bursaspor'un karşılaşması. İstatistikler zaman zaman yanıltıcı olabiliyor ancak iki takımın aralarında oynadığı maçlarda Gaziantepspor'un büyük üstünlüğü var. Bununla birlikte Bursaspor'un bu seneki görüntüsü farklı. Beraberliğin yakın olduğu bir maç. Eşitliği bozabilecek takımın Bursaspor olacağını düşünüyorum.

Beşiktaş - Fenerbahçe 0/2

Beşiktaş'ın eksikleri oldukça fazla. Taraftar, yönetim ve futbolcuların arası bozuk. Sezon başından beri süregelen kötü futbol söz konusu. Beşiktaş için çıkış maçı olarak gözüküyor. Daum büyük ihtimalle maça öncelikle beraberliği düşünerek çıkacaktır. Son 10 maçta Fenerbahçe'nin İnönü Stadı'nda büyük üstünlüğü söz konusu. Yine önce beraberlik sonra Fenerbahçe'nin galibiyeti düşünülebilir.

Denizlispor - Antalyaspor 1

Denizlispor kendi sahasında Antalyaspor ise deplasmanda kötü sonuçlar alıyor. Antalyaspor'da Kerim Zengin ve Orhan Ak cezalı. Bu durum defansta sıkıntı yaşayacaklarını gösteriyor. Denizlispor'da geçen yılın flaş isimleri hala suskun. Hakan Kutlu ile yeni bir hava yakalamak isteyen Denizlispor galibiyete yakın.

Eskişehirspor - Ankaragücü 1

Ankaragücü'nde kaos ortamı hakim. Takım kaptanı Ceyhun Eriş kadro dışı bırakıldı. Teknik direktör Hikmet Karaman da yolcu edildi. Futbolcular antrenmana alınmadı. Ankaraspor ile birleşme durumu halen netlik kazanmadı. Eskişehirspor'da tüm hücumcular geri döndü. Ümit Karan, Youla, Mehmet Yılmaz ve Burak dörtlüsü ile Eskişehirspor sonuca gider.

Gençlerbirliği - İstanbul Büyükşehir Bld. 1

Bence halihazırda Süper Lig'in en iyi futbol oynayan takımlarından birisi Gençlerbirliği. Bazı maçlarda gol kaçırma rekoru kırarak önemli puanlar kaybettiler. Gençlerbirliği'nin savunmasında, İBB'nin hücumunda sakatlıklardan kaynaklanan problemler var. Gençlerbirliği'nin şanssızlığını kırarak bu hafta rahat bir galibiyete ulaşacağını düşünüyorum.

Kayserispor - Diyarbakırspor 1

İstikrarlı Kayserispor Makukula takviyesiyle iyi bir hava yakaladı. Bu hafta Saidou'nun eksikliğini hissedecek olsalar da sorunlu Diyarbakırspor karşısında galip gelecektir.

Kasımpaşa - Trabzonspor 1/0

Yine sezonun daha ortası gelmeden Trabzonspor'da huzursuzluk başladı. Haftaiçi Hugo Broos'un yaptığı açıklamalar ile yine Trabzon karıştı. Kasımpaşa'nın toplama kadrosu oturmaya başlamış gibi görünüyor. Bu maçı Trabzonspor'un kazanamayacağını düşünüyorum. Maç sonucu 1 ya da 0 olur. Bu hafta Trabzonspor teknik direktör değiştirebilir.

Galatasaray - Manisaspor Üst

Galatasaray'da Baros, Arda ve Barış oynamayacak. Hücum opsiyonları ve maç içerisinde oyuna müdahale şansı oldukça kısıtlandı Rijkaard'ın. Bu yüzden ilk yarıda Kewell, Keita ve Nonda ile sonuca gitmeye çalışacaktır. Manisaspor hızlı hücumcular ile Galatasaray'ın zayıf defansında boşluklar arayacaktır. Gollü bir karşılaşma olacağını düşünüyorum.

Christoph'dan Masallar

17 Kasım 2009 Salı


Bugün Fenerbahçe TV'de bir programa katılmış Christoph Daum. Programı izlemediğim için tamamında ne konuşulduğu hakkında pek bilgim yok. Ancak, tüm medyanın aklında iz bırakan cümle aynı olmuş; "Puanla dönmek büyük başarı olur".

Avrupalı teknik adamların büyük bölümünden, özellikle ve her ne hikmetse Türk takımları ile olan karşılaşmalarından önce benzer cümleleri sıkça duyarız. Bunu yapmalarındaki temel amaç; rakibi medya önünde favori göstererek hem kendi oyuncularını biraz olsun rahatlatmak hem de rakibi baskı altına sokmaktır genelde.

Sayın Daum konuşmanın geri kalanında da yine Beşiktaş'ın son haftalarda yakaladığı seriden ve oynadığı güzel(!) futboldan bahsetmiş. Bu konuşmaları izleyen ya da okuyan insanlar, Christoph Daum'un yukarıda anlattığıma benzer bir ortam hazırladığını düşünebilirler. Evet Daum'un hazırladığı bir ortam vardır. Ancak bu ortam, alınabilecek başarısız bir sonuca karşı kamuoyu için hazırladığı ortamdır. Çünkü, taraftarlar Fenerbahçe ve Beşiktaş kadrolarını yan yana koyduğunda ya da Beşiktaş'ın oynadığı kötü futbolu göz önünde bulundurduğunda, oluşabilecek başarısız bir sonucu açıklayacak bir bahane bulamaz maç sonunda. Ve tabi ki yıllardır tanıdığımız Christoph Daum bu maça beraberlik için çıkartacaktır takımını. Gerisi işin masalı anlayana...

Son Dakikalar da Tükenir

9 Eylül 2009 Çarşamba


Son dakikacı milletiz alimallah. Daha çocukluğumuzdan, gençliğimizden başlar son dakikacılığımız. Bütün bir dönem ya da bütün bir yıl okulda öğretilen müfredatı, sınava girmeden önceki gün birkaç saat çalışma ile öğrenebiliriz mesela. Bu alışkanlık ilkokuldan itibaren başlar, bitirdiğimiz en son seviyedeki okulda dahi devam eder. Üniversitede daha yaygındır tabi ki derslere girmek zorunlu olmadığı için. En azından üniversite öncesinde ders için sınıfta bulunmak zorunda olduğumuzdan başka bir şey ile de uğraşsak yine sınıfın içinde olmalıdır bu uğraş. O yüzden ilgilendiğimiz her neyse biraz dikkatimiz dağıldığında belki ders dinleriz biraz da olsa. Üniversitede ders çalışacağımız notları bile gider sınavdan önceki hafta toplarız sağdan soldan. Ancak, öyle bir eğitim sistemi oluşturulmuştur ki yaptığımızın tersini özendirecek bir durumla karşılaşmayız. Her seferinde son dakika çalışmaları ile başarılı oluruz ve bu başarılı! uygulamayı hem de daha da benimseyerek devam ettiririz. Daha sonra başarılı bu uygulamayı hayatımıza iyice yerleştirmeye başlarız. Sabahları cep telefonları saatlerimizi kurar kalkarız ama sürekli erteleyerek. Ta ki son dakikaya yani işe ucu ucuna yetişeceğimiz zamana sahip olana dek. Ama herhangi bir aksilik çıkması durumunda işe geç kalırız. Arabamızı bakıma gitmesi gereken son kilometrede götürürüz. Ödemelerimizi son gün yaparız. Havaalanına uçağın kalmasına dakikalar kala gideriz v.s. v.s. v.s. Hiç inkar etmeyin siz de böylesiniz işte.

Tabi ki bu milletin milli takımından da başka türlü bir şey beklememek gerekir. Ne yaptık Avrupa Şampiyonası'nda? 3. olduk. Avrupa üçüncüsü. Nasıl olduk? Son dakika golleriyle. Ama yine sonumuz bir son dakika golüyle geldi. Dünya Şampiyonası Grup Elemeleri'nde ilk altı maçta 10 puan kaybederiz. Belçika'yı ve Estonya'yı yenemeyiz. Son 4 maça gelindiğinde bunlar hiç olmamış gibi davranıp, bu maçları kazanarak Dünya Şampiyonası'na gideceğimizi iddia ederiz. Kılıfımız da hazırdır. "Oyuncularımız zora gelince oynuyor." Niye peki? Öyle işte. Çünkü her şeyi son dakikaya bırakıp yaşamayı öğrenmişler tüm hayatları boyunca belki de. Ama nasıl işe giderken hesapta olmayan bir durumla karşılaştığınızda işe geç kalırsanız, işinizi son 4 maça bıraktığınızda da gruptan çıkamazsınız hesapta olmayan bir unsur ile play off için dahi. Böyle 6. sınıf bir hakem atarlar maça, abuk sabuk kararlar verir. Rezil bir sahada oynarsın. Şansın yaver gitmez golü bulamazsın.

İşimiz kaldı mucizeye. Tüm oyunu hücum hattında oynayan Misimovic - Dzeko - Ibisevic üçlüsüne uzun ya da ara top atmak olan, organize bir hücum anlayışı olmayan, muazzam çirkef ve fair-play anlayışından uzak bir takıma fırsat verirsin böylece play off oynaması için. Bu maçı yorumlamak manasız. Biz daha önce soktuk kendimizi bu duruma. Ne de olsa son dakikada halledebiliriz diye. Olmadı işte yapamadık bu sefer. Artık bitirelim her işimizi 30. dakikada, bakalım kalan zamanın keyfine.

Bir Garip Beşiktaş

23 Ağustos 2009 Pazar

Bir hafta bakıyorsunuz Bobo-Nobre birlikte sahadalar. Bir hafta çift ön liberolu sistem sağ kanatta Holosko. Bir hafta Holosko kenarda Nihat sağ kanatta. Kimi zaman sol açık Bobo. Bu hafta ise Bobo sakat ve Nobre kulübede???

Sezon başında Gökhan Zan serbest bırakıldı yerine Matteo Ferrari geldi. İbrahim Toraman sakat ve yabancı kontejanında yer açmak için Zapo Bursa yolunu tuttu. Elde sadece 2 stoper var derken şimdi İbrahim Kaş kiralandı???

Delgado'nun sözleşmesi askıya alınsın diye uzun süre çaba harcandı. Yıldıray, Nuri Şahin isimleri ortaya atıldı. 10 numara ya da 10,5 numara (ne demekse) tartışmaları sürdü gitti. En sonunda Delgado'nun lisansı çıkarıldı ve kadroda kaldı???

Yine sezon başında yazılanlar doğruysa Ronaldo ismi gündeme geldi. Transfer bitme aşamasına gelecekken Mustafa Denizli birçok sakatlık geçirdiği ve yaşı 32 olduğu için belki de forma satışından müthiş de bir kazanç elde edilecekken bu transferi veto etti. Ama Beşiktaş 30 yaşındaki Nihat'ı dizinden iki önemli operasyon geçirmiş olmasına karşın transfer etti???

Soru işaretleri dilbilgisi bilmediğimden değil, bu yapılanları anlamamamdan. Bu olayların hepsi aslında kulüp yönetimindeki tutarsızlığın ve belki de beceriksizliğin bir göstergesi. Bu olayların bir kısmı için yabancı kontejanının arkasına sığınılabilir belki ancak asıl olan başarısız bir planlamadır. Hem de Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılmış olduğu bir senede. Hala Beşiktaş'ın hangi sistemde oynadığı, oyuncuların mevkileri gibi konular tv yorumcuları tarafından tartışıladursun, ben Mustafa Denizli'nin başında olduğu bir takımın nasıl bir sistem ile oynadığını çoğunlukla çözemediğimden bunu anlamaya çalışmaktan uzun süre önce vazgeçtim. Bu belki Mustafa Denizli'nin her maç için ayrı planlama yapmasından kaynaklanıyordur. Ancak durum böyle değilse diğer alternatif hala bir arayış içinde olduğudur ki Şampiyonlar Ligi'ne az bir süre kala bu arayışın tamamlanamaması takımı başarısızlığa götürebilir. Sezon açılalı oldukça uzun bir süre geçmiş olmasına karşın Beşiktaş'ın santraforunun kim olacağı hala belli değil. Bobo kalacak mı gidecek mi? Giderse kim gelecek? Bu saatten sonra Avrupa'da neredeyse transfer bittiğinden Avrupa Kupaları'nda oynamamış bir oyuncu bulmak kolay değil. Bu sebeple bir arayış içerisine gidilecekse bu büyük ihtimalle yine Güney Amerika'dan olacaktır. Belki de Ronaldo :) Bu kadar tutarsızlık içinde bunu hiç anormal karşılamamak lazım.

Kısacası üzülüyorum ki bu sene Türkiye ligi şampiyonu kulüp Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılma hakkı elde etmiş olmasına karşın, bu şansı iyi değerlendiremeyecek gibi gözüküyor. Umalım bir an önce eksikler giderilsin ve takım Avrupa'ya hazır hale gelsin. Aksi takdirde yine yanacağız giden ülke puanlarına.

Şans Faktörü

18 Ağustos 2009 Salı


BFFK'da yarışan 28 kişinin tamamına sorsanız şans nedir diye belki herkes farklı bir şeyler söyler. Başarısızlıklarımızı ilk bağladığımız faktör şans olur genellikle. "Ah be şansa bak" ya da "Bu kadar da şanssızlık olmaz" gibi cümleleri oldukça fazla sarf ederiz istemediğimiz sonuçları alınca ve isyan ederiz. Bu işin üstatlarından Birol Sezgin de İsyankar isimli takımıyla ligimizde mücadele ediyor hatta.
Benim gibi hatırı sayılır zamandır futbol bahislerine ve at yarışlarının bahislerine kafa patlatmış bir adamsanız, şans konusu biraz daha karmaşık hal almaya başlar. "Tek maçtan yatmak" ya da "altılıda beşte kalmak" sözlerine ne kadar aşinasınız bilmiyorum ama genelde sonuç bunlar olunca bahanesi de her zaman şans olur birçokları için. Ancak başarısız kuponlar üzerine biraz düşündüğünüzde şans faktörünün yanında bir başka ve önemli faktörün "tercih" olduğunu anlarsınız. Hangi kriterle belirlemiş olursanız olun kuponunuzdaki maçlar ya da atlar sizin tercihiniz sonucu o kuponda yer alır. Demek ki, şans ile hatalı tercih arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin, ben bu yazıyı yazarken iddaa kuponumda alt olarak yer alan (bilmeyenler için alt, maçta toplam gol sayısının 3'ten az olacağını tahmin etmektir) Rubin Kazan - Terek maçı 21. dakikada 3-0 oldu. : ) Daha önce de belirttiğim gibi benim kadar uzun süredir bu işlerle uğraşıyorsanız artık bunu şans olarak değerlendiremezsiniz. Bu doğrudan doğruya benim yaptığım hatalı bir tercihtir. Ama şanssızlık için örnekler istiyorsanız size aşağıdaki gibi yaşanmış örnekler verebilirim:
- 5'te 5 giden altılının son ayağında tek yazdığınız at son 100 metreye 2 boy önde girmişken jokey kırbaçı düşürür ve arkadan gelen at yarışı kazanır. Böylece hatırı sayılır bir miktar parayı kazanamamış olursunuz.
- Yine sizin kuponunuzdaki at bu sefer tam aynaya girerken (ayna yarışın tam bittiği noktadır) tökezler ve burun farkıyla yarışı kaybeder.
- Alt oynadığınız Torino-Catania maçı (Torino'nun rakibinden emin değilim ama galiba Catania) 85. dakikaya kadar 0-0 gitmişken maç 2-1 biter.
Birçok televizyon kanalında ve web sitesinde iddaa yorumcuları var. Hepsi haftada 15-20 kupon yazar ve yayımlarlar. Bunlardan 1 ya da 2 tanesi tuttuğunda da "xxx xxxxx yine tutturdu." gibi başlıklar görürsünüz. Halbuki tüm mesaisini futbola harcayan ve bu işten para kazanan birisinin sadece 1-2 kupon tutturması matah bi şey değildir. Dikkat ederseniz tutturamadıkları hiçbir zaman yayımlanmaz ya da hiçbirisi "Kusura bakmayın bu kupon tutmadı." gibi bir kelamda bulunmaz. Çünkü onlar için de durum şanssızlıktan ibarettir sadece. Ama programlarına yazılan küfürlerin biri bin para. Yayımlayamazlar tabi bunları yoksa RTÜK kapatır.
Fantezi Futbol'da da seçtiğimiz oyuncuların haftalık performanslarında aynı durum söz konusudur. Tunç sağolsun şimdiden beni haftanın talihsizi seçti defans kurgum yüzünden. Evet gerçekten de kabus bir defans: Sylva-Egemen-Gökhan Zan-Hakan Balta. Ama biraz üzerinde düşününce Sylva ve Egemen konusunda durumun şanstan değil tercih hatasından kaynaklandığı kabul etmek zorundayım. Gökhan Zan ve Hakan Balta konusunda ise yapılabilecek bir şey yok. Çünkü Rijkaard tüm futbolcularını kullanmak için takımı rotasyona soktu (ki benim büyük takdirimi kazandı) ve bu oyuncular ilk onbir başlamadı. İşte bu da şanstır. Diğer taraftan, kuantum fiziğine ve farkındalığa inananların her olayın kendinden sonraki olayı etkilediği ve hiçbir olayın tesadüfi olmadığı fikrini bir kenara bırakırsak, G.Saray'ın ideal defans kurgusuyla maça başlaması durumunda da gol yediğini varsayarsak benim alacağım puan 4 iken, Hakan Balta'nın golden sonra oyuna girmesi ve maç içerisinde bulunduğu sürede takımın gol yememesi sonucunda şimdi alacağım puan bir değişiklik yapılmadıysa 5 olacak. Bu da aslında şansın biraz da süreç içerisinde değişkenlik arz ettiğini gösteriyor.
Neyse lafı biraz uzattım. Şimdi sanıyorsanız ki "her şeyi şansa bağlamayın, başarısızlıklarınızı biraz da kendi yaptığınız hatalı tercihlerde arayın" gibi bir söz ile yazımı bitireceğim, yanıldınız. Buraya kadar yazdıklarım bir girizgah oldu aslında. Gelelim bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra bana yazıyı değiştiren (ya da uzatan) olaya.
Ntvspor'u takip eden arkadaşlar biliyordur Ercan Taner'in sunduğu 5'te 5 isimli bir yarışma programı var. Bugün akşam üzeri yanlış anlamadıysam cuma günkü bölümün tekrarını yayımlıyorlardı. Ben de şans eseri kanalı açmıştım ve izlemeye başladım. Konsept şu, telefonla bağlanan yarışmacıya arka arkaya 5 soru soruluyor ve tamamını bilen yarışmacı playstation kazanıyor. Her soru için 10 saniyelik süre var. Ercan Taner bağlanan her yarışmacıya mesleğini ve spor ile ilgilenip ilgilenmediklerini, ilgileniyorlarsa hangi sporlar olduğunu soruyor. Her yarışmacı da anlatıyor futbol, basketbol, atletizm v.s. 6 ya da 7 yarışmacının ikinci ya da üçüncü soruda elenmesinin ardından Aksaray'dan bir yarışmacı bağlanıyor yayına. (Adını da hatırlıyorum ama yazmayacağım. Dünya küçük, belki bizden birisinin tanıdığı falandır sonra ayıp olmasın.) Ercan Taner'in sporla ilgilenip ilgilenmediği sorusuna ilgilenmiyorum cevabı veriyor. Ercan Taner de beklemediği bu cevap karşısında "o zaman şansınıza güveniyorsunuz" gibi bir cümle söylüyor. Yarışmacı gayet pişkin: "Zaten yarışmaya katılmak da şans değil mi?". Bunun ardından ilk soru geliyor:
Aşağıdakilerden hangisi Türkiye'deki Alman teknik direktörleden biri değildir?
a) Jurgen Röber b) Christoph Daum c) Hugo Bross d) Thomas Doll
Yarışmacının konuyla alakalı hiçbir fikri yok. 10 saniye dolduktan sonra süresi bittiği için hemen sallıyor "c". Şıkkın üzerinde yeşil ışık yanıyor ve doğru cevap. 2. soru:
Teniste aşağıdaki grand slamlerden hangisinde beyaz kıyafet giyme mecburiyeti vardır?
a) Roland Garros b) ABD Açık c) Wimbledon d) Avustralya Açık
Yarışmacının yine belli ki uzaktan yakından konuyla alakası yok. Hatta soruda tenis kelimesi geçmese allah bilir bunları ne zannedecek. Neyse yine 10 saniyenin sonuna kadar hiçbir cevap yok. Bu kez süre bittikten 4-5 saniye sonra yine şakıyor: "c" ve yine c'nin üzerinde yeşil ışık, doğru cevap. Yalnız bu kez Ercan Taner biraz sinirleniyor ve "Lütfen süre dolmadan ya da dolar dolmaz cevabınızı verin" diye uyarıyor yarışmacıyı. Yarışmacı tamam diyor ve geliyoruz 3. soruya:
Lance Armstrong'un 2009 yılında Fransa Bisiklet Turu'nda adına yarıştığı takım hangisidir?
Kusura bakmayın bundan sonraki soruların tüm şıkları aklımda kalmadı. Yine 10 saniyelik ekrana boş bakma ve arkasından sürenin sonunda sallama: "d" "Astana" ve bir kez daha doğru cevap. Ercan Taner'den süre konusunda bu sefer biraz daha sert bir uyarı. 4. soru:
Dart oyununda oku tahtanın tam ortasına isabet ettirirseniz kaç puan kazanırsınız?
a) 50 b) 35 c) 10 d) 60
Aynı senaryolar tekrar yaşanır ve sallamaya devam: "a" Bravo yine bildiniz. Ercan Taner bu kadar ballı bir adamla ilk defa karşılaşıyor olmanın şaşkınlığını atamamakla beraber, son soruya geçildiğini ve sorunun önemi dolayısıyla süreye çok daha dikkat edeceğini yarışmacıya belirtir. Son soru:
Aşağıdakilerden hangisi FIFA başkanlığı yapmamıştır?
Soru muazzam kazık. Ama bu yarışmacı için ilk sorudan hiçbir farkı yok. Tahmin edin; ilk dört soruda yaşanan senaryonun aynısı. Yarışmacı bu sefer Ercan Taner'e inat süre bittikten yaklaşık 5 saniye sonra cevap verir: "c" C şıkkı "Artemio Franchi"dir ve inanılmaz gerçekleşir: Doğru cevap. Yarışmacı Playstation'u kazanır ve Ercan Taner çok ilginç bir yüz ifadesiyle reklama girer.
Buyrun karar sizin. Herkese bol şans...
Not: Rubin Kazan 4 - Terek 0 maç bitti

Yazar: Seçkin Köksal

Turkcell Süper Lig 2. Hafta Değerlendirmesi


Ağustos sıcağında başlayan süper ligimiz 2. haftayı da geride bıraktı. 2. hafta sonunda da Fenerbahçe ve Galatasaray'ı zirvede görüyoruz ki ben 34. haftanın sonunda da aynı sıralamayı göreceğimizi düşünüyorum bu sezon. Hangisi 1. hangisi 2. olacak onu bilemiyorum.

Bu hafta izleyebildiğim maçlar yalnızca G.Saray-Denizlispor ve Fenerbahçe-Sivasspor maçları oldu. Geçen hafta izlediğim en zayıf takımın Denizlispor olduğunu yazmıştım. Takım olmaktan bu kadar uzak bir Denizlispor ile oynanan karşılaşma G.Saray için ölçü olmamakla birlikte, Rijkaard'ın rotasyona soktuğu ekibi 2 penaltı, bir rakibin kendi kalesine attığı gol ve Arda'nın kafa vuruşunda Baros'a çarpan topun kaleye girmesiyle 3 puanı kazandı. Takım olarak da kendilerini fazla zorlamadıklarını söyleyebilirim. Maç ile ilgili en önemli not, Frank Rijkaard'ın elindeki geniş kadroyu kullanacağının sinyallerini vermesiydi bence. 3 kulvarda yarışan bir ekibin oyuncularını bu şekilde rotasyona sokması, gerek futbolcuların sezon sonuna daha dinç girmeleri gerekse de önemli maçlardan önce as futbolcularını dinlendirmesi açısından olumlu olarak takıma yansıyacaktır.

Diğer tarafta bu anlayışın tam tersine Christoph Daum yine as takımını herhangi bir değişiklik yapmadan sahaya sürmüş, perşembe günü deplasmana gideceği Sion maçı için oyuncularının sakatlanmasına karşı herhangi bir önlem almamıştır. Tam da bu duruma inat Alex maçın 8. dakikasında sakatlandı. Avrupa maçlarında zaman zaman Alex'in oynamadığı takımın daha etkili olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple benim açımdan durum çok da kritik değil. Ancak, Daum kadro tercihi ve oyun mantalitesiyle Alex'in bu takımın her zamanki gibi kumandanı olacağını göstermiştir. Böyle bir maçta Alex'i dinlendirmemesi de yine Avrupa'yı ikinci plana attığının bir göstergesidir. F.Bahçe-Sivasspor maçına gelirsek aslında geçen haftanın benzeri bir durum ortaya çıktı ve bu sezon 3 büyükler ile anadolu takımlarının arasında oluşacak uçurumu bir kez daha görmüş olduk. Sivasspor geçen sezon zevk veren bir futbol oynamasa da oturmuş bir düzeni vardı. Belli ki yeni bir sistem deniyorlar ve bu süreçte son iki sezonki başarılarını tekrarlayamayacak gibi gözüküyorlar. Hatta her gün Sivasspor'a yeni bir transfer haberi daha duyuyoruz. F.Bahçe'ye gelirsek, takım bu sezon oynadığı önceki maçlara göre daha hızlı bir oyun sergiledi. Belki bu oyunda Alex'in erken sakatlığı da etkili olmuş olabilir. Yalnız bu tempolu oyunda ileride kurulan defans geri dönüşlerde ağır kalabilir. F.Bahçe henüz sıkı bir takımla karşılaşmadığı için bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Beşiktaş maçını izleyemedim ama basından ve Beşiktaşlı arkadaşlarımdan takip edebildiğim kadarıyla Tello'nun ekstra performansı galibiyette önemli rol oynamış. Aslında bu Beşiktaş bu sezonki çizeceği portrenin de bir özeti bence. Beşiktaş'ta oynayan birkaç oyuncunun günlük performansları, takımın kaderini etkileyecektir. Bu sebeple Beşiktaş'ın çok istikrarlı bir çizgi yakalayamayacağını düşünüyorum.

Trabzonspor'un toplama bir takım oluşturan Diyarbakırspor'a kendi evinde yenilmesi haftanın en önemli sürpriziydi hiç şüphesiz. Ancak, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi aslında. Belki bu maçta olmasa da başka maçlarda aynı senaryoyu izleyecektik. İlk hafta Trabzonspor'un golleri ön liberolardan, ikinci hafta ise stoperinden geldi. Gökhan Ünal iyileştiği durumda dahi Trabzonspor'a mutlaka etkili bir golcü gerekiyor. Hala neden yabancı transferi hakkını alternatiflerinin daha bol olduğu orta sahaya Gabric'i alarak kullandığını anlayamıyorum. Bir Fatih Tekke transferi Trabzonspor'un çehresini değiştirebilir.

Ligin iki etkili ekibi Eskişehirspor ve Bursaspor'un mücadelesi bol gollü geçti. Ankaraspor'un ilk hafta olduğu gibi yine son dakikada puan kazanmayı bildi. İngiliz yıldız Darius Vassell bu hafta ilk golüyle tanıştı. İbrahim Akın bu sezona damga vuracakmış gibi gözüküyor. Haftanın en ilginç olayı ise 3 kez tekrarlanan penaltıda İBB kalecisi Oğuzhan'ın yaptığı kurtarış oldu.

Bu haftaki değerlendirmelerim bu kadar. Herkese iyi haftalar...

15-16 Ağustos İddaa Tahminleri Değerlendirmesi



Hiç kıvırmayacağım. Gerçekten çok başarısız bir haftasonu oldu tahminlerim açısından. 13'te 5 doğru. Bu da yaklaşık olarak %38'lik bir başarı yüzdesi demektir. Çok fazla söylenecek bir şey yok. Ben de aslında tahminlerimi burada yayımlayarak bir nevi kendi performansımı mercek altına alacağım. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız...

Fark Var!

16 Ağustos 2009 Pazar


Dün izledik G.Saray-Denizli maçını. Rijkaard 6 oyuncuyu rotasyona soktu. (Bazılarına göre 4 ama Barış ve Kewell ile birlikte 6) Elindeki kadro geniş ve önünde telafisi olmayan Avrupa Ligi biletini alacağı turun ilk maçı var. Ligin ise daha ikinci haftası. Rotasyon yaptığı asıl bölge defans. Neden? Bence nedeni şu; hücum bölgesinde zaten birbirlerinin yerine oynayabilecek çok oyuncu var. Arda-Elano, Baros-Nonda, Kewell ya da Keita-Aydın. Defansta da her oyuncusunun yerine bir tane bulmuş olmasına karşın, oyuncular arasında oldukça kalite farkı var. Takdir edilecek bir hareket. Böylece, tüm oyuncuları hazır da tutabilirsiniz.
Bugün şu anda oynanan F.Bahçe-Sivas maçına gelelim. Bence iki pozisyon haricinde F.Bahçe'nin oyuncu sıkıntısı yok. Birisi Alex, diğeri Gökhan. Ama bu oyuncular ilk onbir başlıyor. Hem de oynayacağınız takım G.Saray'ın oynayacağı rakipten çok daha güçlü. Ve 8. dakikada Alex sakatlandı. Ama Daum için önemli değil. Neden? Çünkü Avrupa ikinci planda. Vizyon bölüm 2...

15-16.08.2009 İddaa Tahminleri

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Bu haftaki çalışmam sonucu çıkarabildiğim maçları aşağıda yayınlıyorum. Birçok ülkede liglerin yeni başlamış ya da başlıyor olması sebebiyle, ilk haftalar tahminler açısından zor olacaktır. Benim tahminlerim çoğunlukla istatistiklerin üzerinden ve mantık çerçevesinde olacağından, benim için de en zor haftalar bunlar. Aşağıdaki maçlardan seçerek kupon oluşturabilirsiniz. Herkese bol şans...



Turkcell Süper Lig 1. Hafta Değerlendirmesi

13 Ağustos 2009 Perşembe



Ve nihayet muradımıza erdik.

2-3 aylık bir aradan sonra Süper Lig yeni sezonuyla geri döndü. Ama ben lige dönmekte biraz geç kaldım. Neyse ki geç olsa da ikinci hafta başlamadan ilk haftaya kısa bir değerlendirme yazmayı başarabildim. İlk hafta itibariyle Beşiktaş - İBB, Sivasspor - Trabzonspor, G.Antep - G.Saray ve Denizlispor - Fenerbahçe maçlarını canlı olarak televizyondan seyredebildim.

Genel değerlendirmeler, ligin favorileri ve sürpriz takımları tahmin etmek için birkaç hafta daha geçmesini beklemek gerekir. Ancak, izleyebildiğim hazırlık karşılaşmaları, avrupa kupası mücadeleleri ve ilk hafta sonuçları ile takım kadroları düşünüldüğünde, şampiyonluk yarışı Fenerbahçe ve Galatasaray arasında geçecekmiş gibi görünüyor.

2008-2009 sezonunda "koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" misali ligi zirvede bitiren Beşiktaş ve Sivasspor oynadıkları maçlardaki görüntüleriyle hayal kırıklığı yaratacakmış izlenimleri verdiler. Beşiktaş'ın geçen sezon kazandığı iki kupanın yanılgısıyla kadrosunu nispeten sıradan futbolcular ve nasıl bir performans göstereceği belli olmayan Nihat ile takviye etmesi, Mustafa Denizli'nin yeni bir şeyler yaratmak uğruna elindeki oyuncuları yararlı olamayacakları bölgelerde kullanması ve hatalı oyuncu değişiklikleri (ilk yarının en iyi oyuncusu Holosko'nun ikinci yarıda neden oyundan çıktığını, sahanın en kötüsü Tello'nun 90 dakikayı nasıl tamamladığını, 83. dakikada maçı almak için hamle yapması gerekirken oyuncu değişikliği hakkını Uğur İnceman-Michael Fink olarak kullanmasını anlayamadım) Sivasspor'un da oynayabildiği tek oyun şablonunu 3 yıldır devam ettiren oyuncuların büyük bölümünü takımdan göndererek yeni bir yapılanmaya gitmesi, iki takımı da
yarışın gerisinde bırakacaktır diye düşünüyorum.

Transferin yıldızı G.Saray'da, transferden öte Rijkaard'ın en önemli hamlesi son birkaç yıldır sadece sol kanatta oynayabilir denilerek yetenekleri kısıtlanan Arda'yı orta sahanın ortasında oyun kurucu olarak görevlendirmesidir. Bu yıl Arda'yı izlemek gerçekten keyif verecek. G.Saray'ın karşılaşabileceği tek önemli sıkıntı ağır stoperlerinin, özellikle sık hata yapan Gökhan Zan'ın, ayağa hızlı oynayan hücumculara karşı zorlanacak olmasıdır. Baros'un alternatifi olarak Nonda bu seneyi götürebilecek gibi görünüyor. Elano'nun katılması ile bol alternatifli bir kadroya kavuşacak G.Saray, Rijkaard'ın oyun sistemini oturtmasıyla bir adım daha öne geçecektir.

Fenerbahçe'de Daum daha önce görev yaptığı dönemde oynattığı sistemin çok uzağında, farklı bir şablon ile yola çıktı. 4'lü defans, çift ön libero, iki hücumcu kanat, Alex ve tek santrafor. Yani Zico ve Aragones döneminde oynanan şablondan çok da farklı değil. Bu şablonda Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı takımın hangi pozisyonları için alternatif olarak düşünülecek bilemiyorum. Orta saha ve hücum, farklı sistemleri oynamak için alternatifli görünüyor. Ancak, G.Saray'daki sıkıntının bir benzeri Fenerbahçe için de söz konusu. Ağır savunma hücum bölgesinde pres yapan takımlar karşısında ve açık alanda yakalandığında zorlanacaktır. Ayrıca, Bilica pres karşısında çok fazla risk alıyor ve topu taça atmaktan imtina ediyor. Tehlikeli bölgelerde kaptıracağı toplar kırmızı kart ya da kalede gol olarak takımına dönecektir. Defans alternatiflerinin hücumun aksine kısıtlı olduğu Fenerbahçe'nin yine tek sağ beki Gökhan Gönül. Önder Turacı bu sezon asıl yeri olan stopere geri döndü ve bir süre sonra buraya tekrardan ısınacaktır. Yeni transferlerden Santos hücumda çok yetenekli olmasına karşın, savunma yapmayı sevmeyen bir oyuncu portresi çizdi. Gerçi bu oyuncu Brezilya Milli Takımı'nın sol beki olarak görev yapıyor. Diğer transfer Cristian Baroni hakkında yorum yapmak için biraz daha beklemek istiyorum. Kendisi hakkında bir karar veremedim. Bunun yanında Fenerbahçe'nin takım olarak en önemli sorunu çok yavaş oynaması ve yeteri kadar tempo yapamaması olarak gözüktü.

Bu hafta izlediğim sekiz takımından en kötüsü Denizlispor'du. Roberts ve Angelov geçen sezonki görüntülerinden çok uzaktalardı. Ayrıca, Denizlispor sistem olarak oturmuş bir takım görüntüsü çizmedi. Aynı şekilde Sivasspor çok fazla yeni oyuncu ile oynamaya çalışıyor. Mehmet Yıldız'a dayalı oyun sistemi, kendisinin yer almadığı durumda başarısız olacaktır. Trabzonspor'da yetenekli oyuncular var. Ancak, Colman ve Umut Bulut kesinlikle yetersiz oyuncular ve bu takımında en fazla yedek olmaları gerekir. Trabzonspor iyi bir santrafor bulamadığı takdirde yine ligi sonuna kadar kovalayamayacaktır. İBB geçen sezonki görüntüsünden çok farklı değil. Yine iyi hücumcular ve kötü bir defans kurgusu var. İddaacılar İBB maçlarını üst olarak oynayabilirler.

G.Antep benim bu sene çıkış beklediğim bir takım. Oturmuş kadrosuna iyi transferler yaptı. Yeni aldıkları santraforları Julio Cesar agresif ve çok iyi bir şutör. Yalnız, ben G.Antep'in hocasının yaptığı oyuncu değişikliklerine de anlam veremedim. Şunu kabul etmek lazım ki ilk hafta ligin en iyi kadrosuna karşı kafa kafaya mücadele verdiler.

Diğer maçların sadece gollerini görebildim bu sebeple detaylı bir analiz yapamayacağım. Ancak, kadro ve teknik heyet istikrarı ile bu sene diğerlerine göre başarılı olmasını beklediğim takımlar arasında Gaziantepspor ile birlikte Bursaspor ve Eskişehirspor'u da sayabilirim. Bir de benim için kapalı kutu olan bir Ankaraspor var.

Oyuncu bazında bir değerlendirma yapacak olursak, geçen sezona istatistikleri ile damga vuran Alex, İbrahim Akın, Tabata, Baros, Arda gibi oyuncular bu sezonun da yıldızları olacak gibi gözüküyor. Bu oyunculara önümüzdeki günlerde hangileri eklenecek göreceğiz.

2009-2010 sezonu tüm futbolseverler için hayırlı olsun. Takip edebildiğim ve zaman bulabildiğim ölçüde oynanacak maçlar için tahminler ve maç sonu yorumlar yazmaya gayret edeceğim.

Aziz Christopher

23 Temmuz 2009 Perşembe


Bugün Türk medyasında, Alman Kicker Dergisi'nin Daum ile yaptığı röportaj geniş yer buldu. Internet sitelerinde okuyabildiğim kadarıyla şunu söyleyebilirim ki; şimdiye kadar gördüğüm en tutarsız röportaj idi eğer yazılanlar doğruysa.
Röportajda Sayın Daum, Fenerbahçe'yi vizyona sahip ve Bayern Münih, Manchester United ve Inter ile birlikte adı anılması gereken bir kulüp olarak değerlendiriyor. Hemen arkasından da Fenerbahçe'nin hedefinin ulusal lig şampiyonluğu olduğunu belirtiyor. : ) En güzel kısmı da burası; "Avrupa da önemli ama ikinci planda." Röportajı her kim yaptıysa sormalıydı bence Bayern Münih, ManU ve Inter'i büyük kulüpler yapan sadece ulusal başarıları mıymış yoksa uluslararası arenada gösterdikleri başarılar mı? Bu kulüplerin popülaritesini ulusal başarıları mı yoksa uluslararası başarıları mı artırıyormuş? Ya da bu kulüplerin kasalarına giren ve bütçelerini hatırı sayılır bir hale getiren ulusal liglerinde kazandıkları maçlar mı yoksa uluslararası turnuvalarda kazandıkları maçlar mı?
Vizyon....... : )
Mehmet Topuz, Özer Hurmacı, Santos ve Cristian için harcanan paralar sezon sonunda Turkcell Süper Lig kupasını havaya kaldırmak içinmiş meğer. 2008'de yarım bırakılan ve aynı zamanda tadı damağımızda kalan, her dakikasında heyecandan yüreğimizin yerinden fırladığı Avrupa macerasının hesabını kapatmak değil belli ki. Gerçi tahmin ettiğimizden farklı bir tablo çıkmıyor karşımıza. Aziz Başkan hedefi küçülttü ve küçük hedeflerin adamını takımın başına getirdi sezon öncesi. Vizyon o kadar geniş ki; tüm diğer etmenleri ortadan kaldırdığınızda zaten ulusal lig şampiyonluğu için olasılık=%33.
Hala Türkiye şampiyonluğunun yalnız başına tatmin ettiği bir Fenerbahçeli olduğuna inanmak istemiyorum. Aziz Başkan'ın gösterdiği hedefe isyan eden bir topluluk görmek istiyorum. Ama maalesef hep destek tam destek bu taraftar yine gider doldurur Feneriumlar'ı, doldurur kulüp kasasını. Buna itirazım yok ama karşılığını istemek hakkıdır. Karşılığı ulusal lig şampiyonluğu değildir. Avrupa'yı ikinci plana atmak da değildir. Benim nazarımda bunun karşılığı her yıl Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkan, 2. tur ya da çeyrek final oynayan bir futbol takımıdır. Bu istikrar yakalandığında da elbet bir gün o kupanın finalinde de takımı görebilmektir. Hala taraftar uyutuluyor. Yazık...

Efsane Frank Rijkaard

7 Temmuz 2009 Salı




Frank Rijkaard'ın futbolculuk kariyeri ile ilgili olarak çok fazla söz söylemeye gerek yok. Ajax'ta 5 lig şampiyonluğu, 3 Hollanda Kupası, 2 Hollanda süper kupası, 1 kupa galipleri kupası, 1 şampiyonlar ligi şampiyonluğu ve yine Milan'da 2 lig şampiyonluğu, 2 İtalya süper kupası, 2 şampiyon kulüpler kupası, 2 Avrupa süper kupası, 2 kıtalararası kupa=22 Kupa. Bir de bunun yanına 1988'de Hollanda Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonluğu... Milan'ın ve Hollanda Milli Takımı'nın Gullit ve Van Basten ile birlikte efsane kadrolarını tamamlayan, zaman zaman hırçınlığı ama çoğu zaman profesyonelliği ile ön plana çıkan oyuncusu.
Buraya kadar her şey güzel de Rijkaard futbolcu olarak değil teknik direktör olarak Galatasaray'ın başına geçtiği için, olaya bu taraftan yaklaşmak lazım geliyor tabii. Guus Hiddink'in yanında yardımcı antrenör iken 1998 yılında kendini Hollanda Milli Takımı'nın başında bulmuştur. Euro 2000'de Çek Cumhuriyeti (1-0), Danimarka (3-0) ve Fransa'yı (3-2) yenerek çeyrek finale çıkmış, çeyrek finalde de Yugoslavya'yı 6-1 gibi sansasyonel bir skorla geçmiştir. Bundan sonrası ise tarif edilemez bir drama sahne olmuştur. 29 Haziran 2000 tarihinde İtalya ile yarı final maçına çıkan Hollanda, 34. dakikada Zambrotta'nın atılmasıyla 10 kişi kalan rakibine inanılmaz bir baskı kurmasına karşın 120 dakika sonunda gol atma başarısı gösterememiştir. Benim hatırladığım direkten dönen 3 top ve futbolu yakından takip eden herkesin hatırladığı Frank De Boer ve Patrick Kluivert'ın kaçırdığı iki penaltı. 120 dakikanın sonunda karşılıklı atılan penaltılarda Hollanda elenmişti ve hücum futboluna karşı "catenaccio"nun en azından netice olarak galip gelmiş olması benim gibi birçok futbolseveri büyük hüsrana uğratmıştı. Tabii ki bunun doğal sonucu olarak finalde Fransa'yı desteklemiştim.
Herneyse, gelelim Rijkaard'a. Kendisi bu maçın sonunda görevinden istifa etmiştir ancak Euro 2000'i takip eden birçok kesim tarafından takıma oynattığı oyun ile olumlu eleştiriler almıştır.
Bir sonraki durak 2001-2002 sezonunda Hollanda'nın en eski profesyonel takımı Sparta Rotterdam olmuştur. Ancak, sezonun sonunda kulüp tarihinde ilk kez küme düşmüş ve Rijkaard kovulmuştur.
2003-2004 sezonunda ise Barcelona'ya başkan olarak seçilen La Porta'nın, Rijkaard'ı takımın başına getirmesi şüphesiz birçok kesim için sürpriz olmuştur. Katalanların Cruyf ve Van Gaal ile süregelen Hollandalı teknik direktör adeti bu kez Rijkaard ile devam etmiştir.
Kötü başlayan 2003-2004 sezonunu 2. olarak bitiren Rijkaard takip eden 2 sezonu şampiyon olarak tamamlamış, ayrıca 2005-2006 sezonunda Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'nu kazanmıştır. Böylece 43 yaşında genç bir teknik direktör olarak oldukça sükse yapmıştır. Ama Rijkaard'a asıl saygı duyulmasını sağlayan, genç takımdan aldığı oyunculara güvenerek onlara şans vermesi ve yavaş yavaş takıma monte etmesi olmuştur. (ör: Victor Valdes, Iniesta, Xavi, Messi v.s.)
2006-2007 sezonunda averajla kaybedilen şampiyonluk ve 2007-2008 sezonunda alınan üçüncülük her büyük takımda olduğu gibi (İngiltere'dekiler hariç) Rijkaard'ın Barcelona'da sonunu getirmiştir.
Şimdi 2009-2010 sezonu ve Rijkaard Galatasaray'da. Rijkaard Galatasaray'da ne yapar?
Bir kere şunu peşinen kabullenmek gerekiyor ki; Türkiye'ye gelmiş kağıt üzerinde en başarılı hocadır. 2 La Liga şampiyonluğu ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu çok önemli başarılardır. Üstelik bunlar 15-20 sene önce değil daha 3-4 yıl önce kazanılmış başarılardır. "Barcelona'yı dedem de şampiyon yapar." gibi garip yorumlar bir yana dursun, futboldaki başarıların belli bir uyum çerçevesinde gerçekleştiği aşikardır. Aynı anda birçok faktörün bir arada bulunması gerekir. Bu sebeple Rijkaard'ın Galatasaray'da başarılı olmasının da bağlı olduğu faktörler vardır. Bunlardan birincisi Galatasaray Yönetimi'dir. Daha bir sezon önce teknik direktörün yardımcılarını ipe sapa gelmez sebepler ile göndererek bir nevi Skibbe istifa ettirilmeye çalışılmıştı. Yine bir sezon önce takımdan ayrılan Feldkamp bu sefer hangi yetkilerle olduğu bile anlaşılmayacak şekilde Skibbe'nin üzerine bir yönetici pozisyonuna getirilmişti. Türkiye'deki profesyonel futbol takımlarının amatör futbol yöneticileri ile geldiği nokta başarısızlıkların temel nedenini oluşturmaktadır.
Bizim takip ettiğimiz ve basından okuduğumuz Rijkaard'ın bu gibi müdahalelere izin vermeyeceğini, hatta böyle bir müdahale olması durumunda görevi bırakabileceğini düşünüyorum. Bu sebeple Galatasaray Yönetimi'nin tutumu önümüzdeki yıl Rijkaard'ın başarılı olabilmesinde kilit rol oynayacaktır.
Bir diğer konu ise tabii ki eldeki futbol takımının kadrosudur. Galatasaray'ın geçen yılki kadrosu hiç kuşkusuz Süper Lig'in en kaliteli kadrosuydu. Bu sezon yapılan transferler de yine Türkiye'nin ve Avrupa'nın kalburüstü futbolcuları gibi görünüyor. Ancak, Mustafa Sarp takip edebildiğimiz kadarıyla Rijkaard'dan önce transfer edilen bir oyuncuydu. Keza Leo Franco'nun da adı zaten daha sezon bitmeden Galatasaray ile anılmaya başlamıştı. Gökhan Zan (28), Rijkaard'ın basında yer alan "25 yaşın üstünde Türk futbolcu almayın." açıklamasından kısa bir süre sonra transfer edildi. Yani sanki Abdel Kader Keita haricindeki futbolcular yönetim tarafından transfer edilmiş gibi. Bu durumda zaten transfer bütçesinin bir bölümü kullanılmışken, Rijkaard hangi mevkiye kimleri aldırabilecek önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz.
Bir de tabi "başarı"nın göreceli bir kavram olduğunu unutmamak gerekir. Mutlaka Rijkaard ve Galatasaray Yönetimi kısa, orta ve uzun vadede çeşitli hedefler belirlemişlerdir. Ancak sürekli üç takımdan birinin şampiyon olduğu ve 2007 yılında Fenerbahçe'nin 70, 2009 yılında da Beşiktaş'ın 71 puanla şampiyon olduğu düşünülürse (bu keşke ligimizin kalitesinin arttığını gösterse ama maalesef öyle değil) Süper Lig şampiyonluğunun artık başarı için yeterli bir kıstas olmadığı kanaatindeyim. Super Lig'de durum ne olur bilmem ama ben Galatasaray'ın Rijkaard'la Avrupa Ligi'nde başarılı olacağını düşünüyorum. Kadro netleştikten sonra önümüzdeki günlerde, diğer takımlarla birlikte Galatasaray'ı da daha detaylı analiz edeceğim.

Ben de futbol yazmaya başlıyorum...

16 Haziran 2009 Salı



Merhaba,
Futbol tutkum artık beni de bir şeyler yazma hevesi içerisine itti. Öyle geniş bir kitleye hitap eder, öyle bir etki alanı vardır ki futbolun, herkes üzerine yorum yapabilecek, söz söyleyebilecek bir şeyler bulabilir. Bir de bu işin profesyonelleri vardır televizyon programlarından ve gazetelerden kitlelere ulaşabilen. Kimi bir kulübün amigoluğuna soyunmuştur, kimi bu medya organları aracılığıyla kavga ortamı yaratır, ona buna saldırır, her şeyi ve herkesi eleştirir. Bu ortam içerisinde objektif değerlendirmeler, mantıklı yorumlar yapabilenler pek azdır maalesef.

Ben de naçizane yorumlarımı ve tahminlerimi burada bir şekilde paylaşmayı amaçladım. Blogun adından belli olduğu üzere burada yazılanlar akla ve mantığa uygun, ayrıca her zaman ve sadece futbol ile ilgili olacaktır. Yorum ve tahminlerin yanısıra futbola dair birçok bilgi ve gelişmeyi de bu blogda paylaşacağım. Yani evet ben de futbol yazmaya başlıyorum...