Fenerbahçe 1 - Kasımpaşa 3
28 Kasım 2009 Cumartesi
14. Hafta Süper Lig Tahminleri
26 Kasım 2009 Perşembe
Bursaspor - Galatasaray 1/0
Haftanın en zor maçlarından bir tanesi olacak. Galatasaray'da Arda Turan büyük ihtimalle bu maç ile dönüş yapacak. Sezonun flaş takımı Bursaspor kendi sahasında galip gelerek Galatasaray ile aynı puana ulaşmak istiyor. Galatasaray'ın son haftaki görüntüsü bu maç için olumlu sinyaller vermedi. Maçın Bursaspor galibiyeti ya da beraberlik ile sonuçlanmasını bekliyorum.
Fenerbahçe - Kasımpaşa 1
Fenerbahçe'de Daum'un banko oyuncuları Kazım, Bilica ve Emre Kasımpaşa karşısında yer almayacaklar. Ayrıca maçın seyircisiz oynanacağını da düşünürsek Fenerbahçe zorlanacak gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Yine de Fenerbahçe'nin bu maçı kazanacağını düşünüyorum.
Antalyaspor - Gençlerbirliği 0/2
Kendi sahasında başarılı sonuçlar alan Antalyaspor ile deplasmanda başarılı sonuçlar alan Gençlerbirliği'nin karşı karşıya geleceği maç, İlhan Cavcav'ın da hafta içi yaptığı açıklamalar neticesinde iyice gergin bir ortamda oynanacak. Gençlerbirliği oyun olarak oldukça beğendiğim bir ekip. Bu deplasmandan en az bir puan ile döneceklerini düşünüyorum.
Büyükşehir Bld. Spor - Gaziantepspor 0
İstikrarsız sonuçlar alan iki takımın mücadelesinde, iki ekibin puanları paylaşacağı bir maç olacaktır.
Ankaragücü - Denizlispor 1
Gerek puan cetvelindeki yerleri itibariyle gerekse sezon içerisinde yaşadıkları çalkantılar ile oldukça sıkıntılı dönemlerden geçen iki takımın mücadelesi olacak. Henüz yeni teknik direktörü netleşmese de elindeki geniş kadrodan yavaş yavaş istikrarlı bir 11'e doğru geçiş yapan Ankaragücü maçı kazanacaktır.
Manisaspor - Kayserispor 2
Kayserispor 3 sezondur devam eden istikrarını sürdürüyor. Yalnız takıma hücum anlamında yeni bir çehre getiren Makukula bu maçta cezalı olduğu için forma giyemeyecek. Buna karşın Kayserispor'un oturmuş defans anlayışı ve formda Cangele ile sonuca gideceğini düşünüyorum.
Trabzonspor - Eskişehirspor 0/2
Trabzonspor yine darmadağın. 5 önemli oyuncunun kadro dışı bırakılması da cabası. Bu kaos bir süre daha durulmayacak gibi gözüküyor. Deplasmanların beraberlik kralı Eskişehirspor'un bu maçtan puan ya da puanlar ile ayrılacağını tahmin ediyorum.
Sivasspor - Beşiktaş Alt
Beşiktaş çok zor Fenerbahçe ve Manchester United maçlarından iki önemli galibiyet ile ayrılırken biraz hırpalandı. Sivasspor'un da ligdeki durumu ortada. Gol açısından kısır bir maç olması beklenebilir.
14. Hafta Turkcell Süper Lig Hakemleri
27.11.2009 20:00 Bursaspor - Galatasaray
Orta Hakem: Halis Özkahya
Yardımcı Hakemler: Muharrem Yılmaz, Alper Ulusoy
Dördüncü Hakem: Erbay Aldemir
28.11.2009 20:00 Fenerbahçe - Kasımpaşa
Orta Hakem: Hüseyin Göçek
Yardımcı Hakemler: Erhan Sönmez, Cemal Bingül
Dördüncü Hakem: Mete Kalkavan
29.11.2009 13:30 Antalyaspor - Gençlerbirliği
Orta Hakem: Aytekin Durmaz
Yardımcı Hakemler: Serkan Ok, Aleks Taşçıoğlu
Dördüncü Hakem: Barış Şimşek
29.11.2009 14:00 Büyükşehir Bld. Spor - Gaziantepspor
Orta Hakem: Yunus Yıldırım
Yardımcı Hakemler: Selçuk Kaya, İsmail Köse
Dördüncü Hakem: Serkan Çınar
29.11.2009 14:00 Ankaragücü - Denizlispor
Orta Hakem: Tolga Özkalfa
Yardımcı Hakemler: Hakan Atilla Gökbilgin, Uygar Bebek
Dördüncü Hakem: Hüseyin Sabancı
29.11.2009 14:00 Manisaspor - Kayserispor
Orta Hakem: Suat Arslanboğa
Yardımcı Hakemler: Mehmet Şahan Yılmaz, Emin Yıldırım
Dördüncü Hakem: Nihat Akman
29.11.2009 16:00 Trabzonspor - Eskişehirspor
Orta Hakem: Deniz Çoban
Yardımcı Hakemler: Baki Tuncay Akkın, Volkan Narinç
Dördüncü Hakem: Çağatay Şahan
29.11.2009 20:00 Sivasspor - Beşiktaş
Orta Hakem: Bünyamin Gezer
Yardımcı Hakemler: Ekrem Kan, Neşet Merdin
Dördüncü Hakem: Taner Gizlenci
Hugo Broos Gitti
23 Kasım 2009 Pazartesi
Daum Bildiğiniz Gibi
22 Kasım 2009 Pazar
"İlk yarıdaki oyunumuzu ikinci yarıya yansıtamadık."
13. Hafta Turkcell Süper Lig Hakemleri
20 Kasım 2009 Cuma
21.11.2009 16:00 Gaziantepspor - Bursaspor
Orta Hakem: Mustafa Kamil Abitoğlu
Yardımcı Hakemler: Cem Satman, Adil Sinem
Dördüncü Hakem: Mustafa Öğretmenoğlu
21.11.2009 20:00 Beşiktaş - Fenerbahçe
Orta Hakem: Fırat Aydınus
Yardımcı Hakemler: Bülent Gökçü, Bahattin Duran
Dördüncü Hakem: Aytekin Durmaz
22.11.2009 14:00 Denizlispor - Antalyaspor
Orta Hakem: Halis Özkahya
Yardımcı Hakemler: Serdar Diyadin, Mehmet Metin
Dördüncü Hakem: İlker Meral
22.11.2009 14:00 Kayserispor - Diyarbakırspor
Orta Hakem: Serkan Çınar
Yardımcı Hakemler: İsmail Şencan, Mustafa İspiroğlu
Dördüncü Hakem: Mürvet Sezer
22.11.2009 14:00 Gençlerbirliği - Büyükşehir Bld. Spor
Orta Hakem: Abdullah Yılmaz
Yardımcı Hakemler: Muhittin Gürses, Gökhan Memişoğlu
Dördüncü Hakem: Hakan Ceylan
22.11.2009 14:00 Eskişehirspor - Ankaragücü
Orta Hakem: Cüneyt Çakır
Yardımcı Hakemler: Alpaslan Dedeş, Kemal Yılmaz
Dördüncü Hakem: Fethi Serkan Koçak
22.11.2009 16:00 Kasımpaşa - Trabzonspor
Orta Hakem: Selçuk Dereli
Yardımcı Hakemler: Asım Yusuf Öz, Mustafa Sönmez
Dördüncü Hakem: Zafer Demir
22.11.2009 20:00 Galatasaray - Manisaspor
Orta Hakem: Kuddusi Müftüoğlu
Yardımcı Hakemler: Mustafa Emre Eyisoy, Nihat Mızrak
Dördüncü Hakem: Hakan Özkan
13. Hafta Süper Lig Tahminleri
19 Kasım 2009 Perşembe
Haftanın zor maçlarından bir tanesi. Son 2 hafta kazanan G.Antepspor ile son iki haftada 5 puan kaybeden Bursaspor'un karşılaşması. İstatistikler zaman zaman yanıltıcı olabiliyor ancak iki takımın aralarında oynadığı maçlarda Gaziantepspor'un büyük üstünlüğü var. Bununla birlikte Bursaspor'un bu seneki görüntüsü farklı. Beraberliğin yakın olduğu bir maç. Eşitliği bozabilecek takımın Bursaspor olacağını düşünüyorum.
Christoph'dan Masallar
17 Kasım 2009 Salı
Son Dakikalar da Tükenir
9 Eylül 2009 Çarşamba
Tabi ki bu milletin milli takımından da başka türlü bir şey beklememek gerekir. Ne yaptık Avrupa Şampiyonası'nda? 3. olduk. Avrupa üçüncüsü. Nasıl olduk? Son dakika golleriyle. Ama yine sonumuz bir son dakika golüyle geldi. Dünya Şampiyonası Grup Elemeleri'nde ilk altı maçta 10 puan kaybederiz. Belçika'yı ve Estonya'yı yenemeyiz. Son 4 maça gelindiğinde bunlar hiç olmamış gibi davranıp, bu maçları kazanarak Dünya Şampiyonası'na gideceğimizi iddia ederiz. Kılıfımız da hazırdır. "Oyuncularımız zora gelince oynuyor." Niye peki? Öyle işte. Çünkü her şeyi son dakikaya bırakıp yaşamayı öğrenmişler tüm hayatları boyunca belki de. Ama nasıl işe giderken hesapta olmayan bir durumla karşılaştığınızda işe geç kalırsanız, işinizi son 4 maça bıraktığınızda da gruptan çıkamazsınız hesapta olmayan bir unsur ile play off için dahi. Böyle 6. sınıf bir hakem atarlar maça, abuk sabuk kararlar verir. Rezil bir sahada oynarsın. Şansın yaver gitmez golü bulamazsın.
İşimiz kaldı mucizeye. Tüm oyunu hücum hattında oynayan Misimovic - Dzeko - Ibisevic üçlüsüne uzun ya da ara top atmak olan, organize bir hücum anlayışı olmayan, muazzam çirkef ve fair-play anlayışından uzak bir takıma fırsat verirsin böylece play off oynaması için. Bu maçı yorumlamak manasız. Biz daha önce soktuk kendimizi bu duruma. Ne de olsa son dakikada halledebiliriz diye. Olmadı işte yapamadık bu sefer. Artık bitirelim her işimizi 30. dakikada, bakalım kalan zamanın keyfine.
Bir Garip Beşiktaş
23 Ağustos 2009 Pazar
Şans Faktörü
18 Ağustos 2009 Salı
Benim gibi hatırı sayılır zamandır futbol bahislerine ve at yarışlarının bahislerine kafa patlatmış bir adamsanız, şans konusu biraz daha karmaşık hal almaya başlar. "Tek maçtan yatmak" ya da "altılıda beşte kalmak" sözlerine ne kadar aşinasınız bilmiyorum ama genelde sonuç bunlar olunca bahanesi de her zaman şans olur birçokları için. Ancak başarısız kuponlar üzerine biraz düşündüğünüzde şans faktörünün yanında bir başka ve önemli faktörün "tercih" olduğunu anlarsınız. Hangi kriterle belirlemiş olursanız olun kuponunuzdaki maçlar ya da atlar sizin tercihiniz sonucu o kuponda yer alır. Demek ki, şans ile hatalı tercih arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin, ben bu yazıyı yazarken iddaa kuponumda alt olarak yer alan (bilmeyenler için alt, maçta toplam gol sayısının 3'ten az olacağını tahmin etmektir) Rubin Kazan - Terek maçı 21. dakikada 3-0 oldu. : ) Daha önce de belirttiğim gibi benim kadar uzun süredir bu işlerle uğraşıyorsanız artık bunu şans olarak değerlendiremezsiniz. Bu doğrudan doğruya benim yaptığım hatalı bir tercihtir. Ama şanssızlık için örnekler istiyorsanız size aşağıdaki gibi yaşanmış örnekler verebilirim:
- 5'te 5 giden altılının son ayağında tek yazdığınız at son 100 metreye 2 boy önde girmişken jokey kırbaçı düşürür ve arkadan gelen at yarışı kazanır. Böylece hatırı sayılır bir miktar parayı kazanamamış olursunuz.
- Yine sizin kuponunuzdaki at bu sefer tam aynaya girerken (ayna yarışın tam bittiği noktadır) tökezler ve burun farkıyla yarışı kaybeder.
- Alt oynadığınız Torino-Catania maçı (Torino'nun rakibinden emin değilim ama galiba Catania) 85. dakikaya kadar 0-0 gitmişken maç 2-1 biter.
Birçok televizyon kanalında ve web sitesinde iddaa yorumcuları var. Hepsi haftada 15-20 kupon yazar ve yayımlarlar. Bunlardan 1 ya da 2 tanesi tuttuğunda da "xxx xxxxx yine tutturdu." gibi başlıklar görürsünüz. Halbuki tüm mesaisini futbola harcayan ve bu işten para kazanan birisinin sadece 1-2 kupon tutturması matah bi şey değildir. Dikkat ederseniz tutturamadıkları hiçbir zaman yayımlanmaz ya da hiçbirisi "Kusura bakmayın bu kupon tutmadı." gibi bir kelamda bulunmaz. Çünkü onlar için de durum şanssızlıktan ibarettir sadece. Ama programlarına yazılan küfürlerin biri bin para. Yayımlayamazlar tabi bunları yoksa RTÜK kapatır.
Fantezi Futbol'da da seçtiğimiz oyuncuların haftalık performanslarında aynı durum söz konusudur. Tunç sağolsun şimdiden beni haftanın talihsizi seçti defans kurgum yüzünden. Evet gerçekten de kabus bir defans: Sylva-Egemen-Gökhan Zan-Hakan Balta. Ama biraz üzerinde düşününce Sylva ve Egemen konusunda durumun şanstan değil tercih hatasından kaynaklandığı kabul etmek zorundayım. Gökhan Zan ve Hakan Balta konusunda ise yapılabilecek bir şey yok. Çünkü Rijkaard tüm futbolcularını kullanmak için takımı rotasyona soktu (ki benim büyük takdirimi kazandı) ve bu oyuncular ilk onbir başlamadı. İşte bu da şanstır. Diğer taraftan, kuantum fiziğine ve farkındalığa inananların her olayın kendinden sonraki olayı etkilediği ve hiçbir olayın tesadüfi olmadığı fikrini bir kenara bırakırsak, G.Saray'ın ideal defans kurgusuyla maça başlaması durumunda da gol yediğini varsayarsak benim alacağım puan 4 iken, Hakan Balta'nın golden sonra oyuna girmesi ve maç içerisinde bulunduğu sürede takımın gol yememesi sonucunda şimdi alacağım puan bir değişiklik yapılmadıysa 5 olacak. Bu da aslında şansın biraz da süreç içerisinde değişkenlik arz ettiğini gösteriyor.
Neyse lafı biraz uzattım. Şimdi sanıyorsanız ki "her şeyi şansa bağlamayın, başarısızlıklarınızı biraz da kendi yaptığınız hatalı tercihlerde arayın" gibi bir söz ile yazımı bitireceğim, yanıldınız. Buraya kadar yazdıklarım bir girizgah oldu aslında. Gelelim bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra bana yazıyı değiştiren (ya da uzatan) olaya.
Ntvspor'u takip eden arkadaşlar biliyordur Ercan Taner'in sunduğu 5'te 5 isimli bir yarışma programı var. Bugün akşam üzeri yanlış anlamadıysam cuma günkü bölümün tekrarını yayımlıyorlardı. Ben de şans eseri kanalı açmıştım ve izlemeye başladım. Konsept şu, telefonla bağlanan yarışmacıya arka arkaya 5 soru soruluyor ve tamamını bilen yarışmacı playstation kazanıyor. Her soru için 10 saniyelik süre var. Ercan Taner bağlanan her yarışmacıya mesleğini ve spor ile ilgilenip ilgilenmediklerini, ilgileniyorlarsa hangi sporlar olduğunu soruyor. Her yarışmacı da anlatıyor futbol, basketbol, atletizm v.s. 6 ya da 7 yarışmacının ikinci ya da üçüncü soruda elenmesinin ardından Aksaray'dan bir yarışmacı bağlanıyor yayına. (Adını da hatırlıyorum ama yazmayacağım. Dünya küçük, belki bizden birisinin tanıdığı falandır sonra ayıp olmasın.) Ercan Taner'in sporla ilgilenip ilgilenmediği sorusuna ilgilenmiyorum cevabı veriyor. Ercan Taner de beklemediği bu cevap karşısında "o zaman şansınıza güveniyorsunuz" gibi bir cümle söylüyor. Yarışmacı gayet pişkin: "Zaten yarışmaya katılmak da şans değil mi?". Bunun ardından ilk soru geliyor:
Aşağıdakilerden hangisi Türkiye'deki Alman teknik direktörleden biri değildir?
a) Jurgen Röber b) Christoph Daum c) Hugo Bross d) Thomas Doll
Yarışmacının konuyla alakalı hiçbir fikri yok. 10 saniye dolduktan sonra süresi bittiği için hemen sallıyor "c". Şıkkın üzerinde yeşil ışık yanıyor ve doğru cevap. 2. soru:
Teniste aşağıdaki grand slamlerden hangisinde beyaz kıyafet giyme mecburiyeti vardır?
a) Roland Garros b) ABD Açık c) Wimbledon d) Avustralya Açık
Yarışmacının yine belli ki uzaktan yakından konuyla alakası yok. Hatta soruda tenis kelimesi geçmese allah bilir bunları ne zannedecek. Neyse yine 10 saniyenin sonuna kadar hiçbir cevap yok. Bu kez süre bittikten 4-5 saniye sonra yine şakıyor: "c" ve yine c'nin üzerinde yeşil ışık, doğru cevap. Yalnız bu kez Ercan Taner biraz sinirleniyor ve "Lütfen süre dolmadan ya da dolar dolmaz cevabınızı verin" diye uyarıyor yarışmacıyı. Yarışmacı tamam diyor ve geliyoruz 3. soruya:
Lance Armstrong'un 2009 yılında Fransa Bisiklet Turu'nda adına yarıştığı takım hangisidir?
Kusura bakmayın bundan sonraki soruların tüm şıkları aklımda kalmadı. Yine 10 saniyelik ekrana boş bakma ve arkasından sürenin sonunda sallama: "d" "Astana" ve bir kez daha doğru cevap. Ercan Taner'den süre konusunda bu sefer biraz daha sert bir uyarı. 4. soru:
Dart oyununda oku tahtanın tam ortasına isabet ettirirseniz kaç puan kazanırsınız?
a) 50 b) 35 c) 10 d) 60
Aynı senaryolar tekrar yaşanır ve sallamaya devam: "a" Bravo yine bildiniz. Ercan Taner bu kadar ballı bir adamla ilk defa karşılaşıyor olmanın şaşkınlığını atamamakla beraber, son soruya geçildiğini ve sorunun önemi dolayısıyla süreye çok daha dikkat edeceğini yarışmacıya belirtir. Son soru:
Aşağıdakilerden hangisi FIFA başkanlığı yapmamıştır?
Soru muazzam kazık. Ama bu yarışmacı için ilk sorudan hiçbir farkı yok. Tahmin edin; ilk dört soruda yaşanan senaryonun aynısı. Yarışmacı bu sefer Ercan Taner'e inat süre bittikten yaklaşık 5 saniye sonra cevap verir: "c" C şıkkı "Artemio Franchi"dir ve inanılmaz gerçekleşir: Doğru cevap. Yarışmacı Playstation'u kazanır ve Ercan Taner çok ilginç bir yüz ifadesiyle reklama girer.
Buyrun karar sizin. Herkese bol şans...
Not: Rubin Kazan 4 - Terek 0 maç bitti
Turkcell Süper Lig 2. Hafta Değerlendirmesi
15-16 Ağustos İddaa Tahminleri Değerlendirmesi
Fark Var!
16 Ağustos 2009 Pazar
15-16.08.2009 İddaa Tahminleri
15 Ağustos 2009 Cumartesi
Turkcell Süper Lig 1. Hafta Değerlendirmesi
13 Ağustos 2009 Perşembe
Ve nihayet muradımıza erdik.
2-3 aylık bir aradan sonra Süper Lig yeni sezonuyla geri döndü. Ama ben lige dönmekte biraz geç kaldım. Neyse ki geç olsa da ikinci hafta başlamadan ilk haftaya kısa bir değerlendirme yazmayı başarabildim. İlk hafta itibariyle Beşiktaş - İBB, Sivasspor - Trabzonspor, G.Antep - G.Saray ve Denizlispor - Fenerbahçe maçlarını canlı olarak televizyondan seyredebildim.
Genel değerlendirmeler, ligin favorileri ve sürpriz takımları tahmin etmek için birkaç hafta daha geçmesini beklemek gerekir. Ancak, izleyebildiğim hazırlık karşılaşmaları, avrupa kupası mücadeleleri ve ilk hafta sonuçları ile takım kadroları düşünüldüğünde, şampiyonluk yarışı Fenerbahçe ve Galatasaray arasında geçecekmiş gibi görünüyor.
2008-2009 sezonunda "koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" misali ligi zirvede bitiren Beşiktaş ve Sivasspor oynadıkları maçlardaki görüntüleriyle hayal kırıklığı yaratacakmış izlenimleri verdiler. Beşiktaş'ın geçen sezon kazandığı iki kupanın yanılgısıyla kadrosunu nispeten sıradan futbolcular ve nasıl bir performans göstereceği belli olmayan Nihat ile takviye etmesi, Mustafa Denizli'nin yeni bir şeyler yaratmak uğruna elindeki oyuncuları yararlı olamayacakları bölgelerde kullanması ve hatalı oyuncu değişiklikleri (ilk yarının en iyi oyuncusu Holosko'nun ikinci yarıda neden oyundan çıktığını, sahanın en kötüsü Tello'nun 90 dakikayı nasıl tamamladığını, 83. dakikada maçı almak için hamle yapması gerekirken oyuncu değişikliği hakkını Uğur İnceman-Michael Fink olarak kullanmasını anlayamadım) Sivasspor'un da oynayabildiği tek oyun şablonunu 3 yıldır devam ettiren oyuncuların büyük bölümünü takımdan göndererek yeni bir yapılanmaya gitmesi, iki takımı da
yarışın gerisinde bırakacaktır diye düşünüyorum.
Transferin yıldızı G.Saray'da, transferden öte Rijkaard'ın en önemli hamlesi son birkaç yıldır sadece sol kanatta oynayabilir denilerek yetenekleri kısıtlanan Arda'yı orta sahanın ortasında oyun kurucu olarak görevlendirmesidir. Bu yıl Arda'yı izlemek gerçekten keyif verecek. G.Saray'ın karşılaşabileceği tek önemli sıkıntı ağır stoperlerinin, özellikle sık hata yapan Gökhan Zan'ın, ayağa hızlı oynayan hücumculara karşı zorlanacak olmasıdır. Baros'un alternatifi olarak Nonda bu seneyi götürebilecek gibi görünüyor. Elano'nun katılması ile bol alternatifli bir kadroya kavuşacak G.Saray, Rijkaard'ın oyun sistemini oturtmasıyla bir adım daha öne geçecektir.
Fenerbahçe'de Daum daha önce görev yaptığı dönemde oynattığı sistemin çok uzağında, farklı bir şablon ile yola çıktı. 4'lü defans, çift ön libero, iki hücumcu kanat, Alex ve tek santrafor. Yani Zico ve Aragones döneminde oynanan şablondan çok da farklı değil. Bu şablonda Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı takımın hangi pozisyonları için alternatif olarak düşünülecek bilemiyorum. Orta saha ve hücum, farklı sistemleri oynamak için alternatifli görünüyor. Ancak, G.Saray'daki sıkıntının bir benzeri Fenerbahçe için de söz konusu. Ağır savunma hücum bölgesinde pres yapan takımlar karşısında ve açık alanda yakalandığında zorlanacaktır. Ayrıca, Bilica pres karşısında çok fazla risk alıyor ve topu taça atmaktan imtina ediyor. Tehlikeli bölgelerde kaptıracağı toplar kırmızı kart ya da kalede gol olarak takımına dönecektir. Defans alternatiflerinin hücumun aksine kısıtlı olduğu Fenerbahçe'nin yine tek sağ beki Gökhan Gönül. Önder Turacı bu sezon asıl yeri olan stopere geri döndü ve bir süre sonra buraya tekrardan ısınacaktır. Yeni transferlerden Santos hücumda çok yetenekli olmasına karşın, savunma yapmayı sevmeyen bir oyuncu portresi çizdi. Gerçi bu oyuncu Brezilya Milli Takımı'nın sol beki olarak görev yapıyor. Diğer transfer Cristian Baroni hakkında yorum yapmak için biraz daha beklemek istiyorum. Kendisi hakkında bir karar veremedim. Bunun yanında Fenerbahçe'nin takım olarak en önemli sorunu çok yavaş oynaması ve yeteri kadar tempo yapamaması olarak gözüktü.
Bu hafta izlediğim sekiz takımından en kötüsü Denizlispor'du. Roberts ve Angelov geçen sezonki görüntülerinden çok uzaktalardı. Ayrıca, Denizlispor sistem olarak oturmuş bir takım görüntüsü çizmedi. Aynı şekilde Sivasspor çok fazla yeni oyuncu ile oynamaya çalışıyor. Mehmet Yıldız'a dayalı oyun sistemi, kendisinin yer almadığı durumda başarısız olacaktır. Trabzonspor'da yetenekli oyuncular var. Ancak, Colman ve Umut Bulut kesinlikle yetersiz oyuncular ve bu takımında en fazla yedek olmaları gerekir. Trabzonspor iyi bir santrafor bulamadığı takdirde yine ligi sonuna kadar kovalayamayacaktır. İBB geçen sezonki görüntüsünden çok farklı değil. Yine iyi hücumcular ve kötü bir defans kurgusu var. İddaacılar İBB maçlarını üst olarak oynayabilirler.
G.Antep benim bu sene çıkış beklediğim bir takım. Oturmuş kadrosuna iyi transferler yaptı. Yeni aldıkları santraforları Julio Cesar agresif ve çok iyi bir şutör. Yalnız, ben G.Antep'in hocasının yaptığı oyuncu değişikliklerine de anlam veremedim. Şunu kabul etmek lazım ki ilk hafta ligin en iyi kadrosuna karşı kafa kafaya mücadele verdiler.
Diğer maçların sadece gollerini görebildim bu sebeple detaylı bir analiz yapamayacağım. Ancak, kadro ve teknik heyet istikrarı ile bu sene diğerlerine göre başarılı olmasını beklediğim takımlar arasında Gaziantepspor ile birlikte Bursaspor ve Eskişehirspor'u da sayabilirim. Bir de benim için kapalı kutu olan bir Ankaraspor var.
Oyuncu bazında bir değerlendirma yapacak olursak, geçen sezona istatistikleri ile damga vuran Alex, İbrahim Akın, Tabata, Baros, Arda gibi oyuncular bu sezonun da yıldızları olacak gibi gözüküyor. Bu oyunculara önümüzdeki günlerde hangileri eklenecek göreceğiz.
2009-2010 sezonu tüm futbolseverler için hayırlı olsun. Takip edebildiğim ve zaman bulabildiğim ölçüde oynanacak maçlar için tahminler ve maç sonu yorumlar yazmaya gayret edeceğim.
Aziz Christopher
23 Temmuz 2009 Perşembe
Bugün Türk medyasında, Alman Kicker Dergisi'nin Daum ile yaptığı röportaj geniş yer buldu. Internet sitelerinde okuyabildiğim kadarıyla şunu söyleyebilirim ki; şimdiye kadar gördüğüm en tutarsız röportaj idi eğer yazılanlar doğruysa.
Röportajda Sayın Daum, Fenerbahçe'yi vizyona sahip ve Bayern Münih, Manchester United ve Inter ile birlikte adı anılması gereken bir kulüp olarak değerlendiriyor. Hemen arkasından da Fenerbahçe'nin hedefinin ulusal lig şampiyonluğu olduğunu belirtiyor. : ) En güzel kısmı da burası; "Avrupa da önemli ama ikinci planda." Röportajı her kim yaptıysa sormalıydı bence Bayern Münih, ManU ve Inter'i büyük kulüpler yapan sadece ulusal başarıları mıymış yoksa uluslararası arenada gösterdikleri başarılar mı? Bu kulüplerin popülaritesini ulusal başarıları mı yoksa uluslararası başarıları mı artırıyormuş? Ya da bu kulüplerin kasalarına giren ve bütçelerini hatırı sayılır bir hale getiren ulusal liglerinde kazandıkları maçlar mı yoksa uluslararası turnuvalarda kazandıkları maçlar mı?
Vizyon....... : )
Mehmet Topuz, Özer Hurmacı, Santos ve Cristian için harcanan paralar sezon sonunda Turkcell Süper Lig kupasını havaya kaldırmak içinmiş meğer. 2008'de yarım bırakılan ve aynı zamanda tadı damağımızda kalan, her dakikasında heyecandan yüreğimizin yerinden fırladığı Avrupa macerasının hesabını kapatmak değil belli ki. Gerçi tahmin ettiğimizden farklı bir tablo çıkmıyor karşımıza. Aziz Başkan hedefi küçülttü ve küçük hedeflerin adamını takımın başına getirdi sezon öncesi. Vizyon o kadar geniş ki; tüm diğer etmenleri ortadan kaldırdığınızda zaten ulusal lig şampiyonluğu için olasılık=%33.
Hala Türkiye şampiyonluğunun yalnız başına tatmin ettiği bir Fenerbahçeli olduğuna inanmak istemiyorum. Aziz Başkan'ın gösterdiği hedefe isyan eden bir topluluk görmek istiyorum. Ama maalesef hep destek tam destek bu taraftar yine gider doldurur Feneriumlar'ı, doldurur kulüp kasasını. Buna itirazım yok ama karşılığını istemek hakkıdır. Karşılığı ulusal lig şampiyonluğu değildir. Avrupa'yı ikinci plana atmak da değildir. Benim nazarımda bunun karşılığı her yıl Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkan, 2. tur ya da çeyrek final oynayan bir futbol takımıdır. Bu istikrar yakalandığında da elbet bir gün o kupanın finalinde de takımı görebilmektir. Hala taraftar uyutuluyor. Yazık...
Efsane Frank Rijkaard
7 Temmuz 2009 Salı
Buraya kadar her şey güzel de Rijkaard futbolcu olarak değil teknik direktör olarak Galatasaray'ın başına geçtiği için, olaya bu taraftan yaklaşmak lazım geliyor tabii. Guus Hiddink'in yanında yardımcı antrenör iken 1998 yılında kendini Hollanda Milli Takımı'nın başında bulmuştur. Euro 2000'de Çek Cumhuriyeti (1-0), Danimarka (3-0) ve Fransa'yı (3-2) yenerek çeyrek finale çıkmış, çeyrek finalde de Yugoslavya'yı 6-1 gibi sansasyonel bir skorla geçmiştir. Bundan sonrası ise tarif edilemez bir drama sahne olmuştur. 29 Haziran 2000 tarihinde İtalya ile yarı final maçına çıkan Hollanda, 34. dakikada Zambrotta'nın atılmasıyla 10 kişi kalan rakibine inanılmaz bir baskı kurmasına karşın 120 dakika sonunda gol atma başarısı gösterememiştir. Benim hatırladığım direkten dönen 3 top ve futbolu yakından takip eden herkesin hatırladığı Frank De Boer ve Patrick Kluivert'ın kaçırdığı iki penaltı. 120 dakikanın sonunda karşılıklı atılan penaltılarda Hollanda elenmişti ve hücum futboluna karşı "catenaccio"nun en azından netice olarak galip gelmiş olması benim gibi birçok futbolseveri büyük hüsrana uğratmıştı. Tabii ki bunun doğal sonucu olarak finalde Fransa'yı desteklemiştim.
Herneyse, gelelim Rijkaard'a. Kendisi bu maçın sonunda görevinden istifa etmiştir ancak Euro 2000'i takip eden birçok kesim tarafından takıma oynattığı oyun ile olumlu eleştiriler almıştır.
Bir sonraki durak 2001-2002 sezonunda Hollanda'nın en eski profesyonel takımı Sparta Rotterdam olmuştur. Ancak, sezonun sonunda kulüp tarihinde ilk kez küme düşmüş ve Rijkaard kovulmuştur.
2003-2004 sezonunda ise Barcelona'ya başkan olarak seçilen La Porta'nın, Rijkaard'ı takımın başına getirmesi şüphesiz birçok kesim için sürpriz olmuştur. Katalanların Cruyf ve Van Gaal ile süregelen Hollandalı teknik direktör adeti bu kez Rijkaard ile devam etmiştir.
Kötü başlayan 2003-2004 sezonunu 2. olarak bitiren Rijkaard takip eden 2 sezonu şampiyon olarak tamamlamış, ayrıca 2005-2006 sezonunda Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'nu kazanmıştır. Böylece 43 yaşında genç bir teknik direktör olarak oldukça sükse yapmıştır. Ama Rijkaard'a asıl saygı duyulmasını sağlayan, genç takımdan aldığı oyunculara güvenerek onlara şans vermesi ve yavaş yavaş takıma monte etmesi olmuştur. (ör: Victor Valdes, Iniesta, Xavi, Messi v.s.)
2006-2007 sezonunda averajla kaybedilen şampiyonluk ve 2007-2008 sezonunda alınan üçüncülük her büyük takımda olduğu gibi (İngiltere'dekiler hariç) Rijkaard'ın Barcelona'da sonunu getirmiştir.
Şimdi 2009-2010 sezonu ve Rijkaard Galatasaray'da. Rijkaard Galatasaray'da ne yapar?
Bir kere şunu peşinen kabullenmek gerekiyor ki; Türkiye'ye gelmiş kağıt üzerinde en başarılı hocadır. 2 La Liga şampiyonluğu ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu çok önemli başarılardır. Üstelik bunlar 15-20 sene önce değil daha 3-4 yıl önce kazanılmış başarılardır. "Barcelona'yı dedem de şampiyon yapar." gibi garip yorumlar bir yana dursun, futboldaki başarıların belli bir uyum çerçevesinde gerçekleştiği aşikardır. Aynı anda birçok faktörün bir arada bulunması gerekir. Bu sebeple Rijkaard'ın Galatasaray'da başarılı olmasının da bağlı olduğu faktörler vardır. Bunlardan birincisi Galatasaray Yönetimi'dir. Daha bir sezon önce teknik direktörün yardımcılarını ipe sapa gelmez sebepler ile göndererek bir nevi Skibbe istifa ettirilmeye çalışılmıştı. Yine bir sezon önce takımdan ayrılan Feldkamp bu sefer hangi yetkilerle olduğu bile anlaşılmayacak şekilde Skibbe'nin üzerine bir yönetici pozisyonuna getirilmişti. Türkiye'deki profesyonel futbol takımlarının amatör futbol yöneticileri ile geldiği nokta başarısızlıkların temel nedenini oluşturmaktadır.
Bizim takip ettiğimiz ve basından okuduğumuz Rijkaard'ın bu gibi müdahalelere izin vermeyeceğini, hatta böyle bir müdahale olması durumunda görevi bırakabileceğini düşünüyorum. Bu sebeple Galatasaray Yönetimi'nin tutumu önümüzdeki yıl Rijkaard'ın başarılı olabilmesinde kilit rol oynayacaktır.
Bir diğer konu ise tabii ki eldeki futbol takımının kadrosudur. Galatasaray'ın geçen yılki kadrosu hiç kuşkusuz Süper Lig'in en kaliteli kadrosuydu. Bu sezon yapılan transferler de yine Türkiye'nin ve Avrupa'nın kalburüstü futbolcuları gibi görünüyor. Ancak, Mustafa Sarp takip edebildiğimiz kadarıyla Rijkaard'dan önce transfer edilen bir oyuncuydu. Keza Leo Franco'nun da adı zaten daha sezon bitmeden Galatasaray ile anılmaya başlamıştı. Gökhan Zan (28), Rijkaard'ın basında yer alan "25 yaşın üstünde Türk futbolcu almayın." açıklamasından kısa bir süre sonra transfer edildi. Yani sanki Abdel Kader Keita haricindeki futbolcular yönetim tarafından transfer edilmiş gibi. Bu durumda zaten transfer bütçesinin bir bölümü kullanılmışken, Rijkaard hangi mevkiye kimleri aldırabilecek önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz.
Bir de tabi "başarı"nın göreceli bir kavram olduğunu unutmamak gerekir. Mutlaka Rijkaard ve Galatasaray Yönetimi kısa, orta ve uzun vadede çeşitli hedefler belirlemişlerdir. Ancak sürekli üç takımdan birinin şampiyon olduğu ve 2007 yılında Fenerbahçe'nin 70, 2009 yılında da Beşiktaş'ın 71 puanla şampiyon olduğu düşünülürse (bu keşke ligimizin kalitesinin arttığını gösterse ama maalesef öyle değil) Süper Lig şampiyonluğunun artık başarı için yeterli bir kıstas olmadığı kanaatindeyim. Super Lig'de durum ne olur bilmem ama ben Galatasaray'ın Rijkaard'la Avrupa Ligi'nde başarılı olacağını düşünüyorum. Kadro netleştikten sonra önümüzdeki günlerde, diğer takımlarla birlikte Galatasaray'ı da daha detaylı analiz edeceğim.
Ben de futbol yazmaya başlıyorum...
16 Haziran 2009 Salı
Ben de naçizane yorumlarımı ve tahminlerimi burada bir şekilde paylaşmayı amaçladım. Blogun adından belli olduğu üzere burada yazılanlar akla ve mantığa uygun, ayrıca her zaman ve sadece futbol ile ilgili olacaktır. Yorum ve tahminlerin yanısıra futbola dair birçok bilgi ve gelişmeyi de bu blogda paylaşacağım. Yani evet ben de futbol yazmaya başlıyorum...